Sayfalar

Bu Blogda Ara

18 Kasım 2015 Çarşamba

Körlük; Görmek yada Gör(e)memek...

KÖRLÜK (BLİNDNESS)

Körlük filmi Jose Saramago'nun aynı isimli romanından beyazperdeye aktarılmıştır. Filmin başrollerinde
bir çok başarılı yapımdan tanıdığımız Julıanne Moore, Mark Ruffalo ve özellikle Motorsiklet Günlükleri filmi ile başarıyı yakalayan Gael Garcia Barnel yer alıyor.
 2008 Cannes film festivalinin açılış filmi olarak seçilen Körlük'ün yönetmen koltuğunda ise 'Tanrıkent' filmi ile büyük çıkış yapmış olan
Fernando Meirelles oturuyor. 

Film ile Saramago'nun aynı isimli romanı arasında oldukça fazla farklılık var. Öncelikle roman felsefi, politik ve toplumsal anlamda derin saptamalar yapıyor, ama filmi izlediğimizde
bunların bir çoğunun ekrana aktarılamadığını görüyoruz. Saramago romanda körlüğü, daha doğrusu 'beyaz körlük'ü  insanın kendine, topluma, doğaya yabancılaşması için
bir metafor olarak kullanırken, ne yazıkki roman beyazperdeye aktarılınca bu duygu seyirciye geçirilemiyor. O yüzden incelenmek isteniyorsa film ile kitabın ayrı ayrı
ele alınması taraftarıyım. Biz burada -çok gerekli olan durumlarda kitaba da geri dönüşler yaparak- filmi inceleyeceğiz.

Bilmediğimiz bir zamanda (ama kıyafetler, mekanlar, kullanılan teknolojiye baktığımızda yaklaşık olarak günümüzün kapitalist toplumu olduğu anlaşılabiliyor)
, bilmediğimiz bir şehirde yoğun bir araç trafiğinin ortasında bir araç trafik ışıkları kırmızıdan yeşile geçtiğinde hakaret etmez. Sürekli bir yerden bir yere yetişme
kaygısı taşıyan insanlar hemen kornalara basmaya başlar, araçlarından inerek sabırsızlıkla sürücünün aracına doğru yürürler ve o sırada sürücünün 'kör oldum' diye sayıkladığını farkederler.
Sürücü filmimizin kör olan ilk kahramanıdır. Kalabalıktan çıkan bir kişi sürücüye yardım edebileceğini ve evine kadar götürebileceğini söyler ve birlikte yola çıkarlar. Filmde kişilerin iç sesleri yansıtılmadığı 
için romandaki kadar ne hissetiklerine hakim olamıyoruz; mesela sürücünün kendisini eve bırakmayı teklif eden, gerçekten de aslında hırsız olan adamın yanındaki tedirginliğini, hırsızın sürücüyü eve bırakıp arabasını
çaldıktan sonra yaşadığı iç çatışmaların hiç birini filmde bulamıyoruz. Bunun ana nedeni ise romandaki tartışmaların, çelişkilerin çoğunun kişilerin kendi zihinlerinin içinde geçmesi ve diyaloga dökülmemiş olması. Bu eksiklik 
belki filme 'içsesler' eklenerek giderilebilirdi, ama yönetmen bunu tercih etmemiş. 

Kör olan sürücünün eşi eve geldiğinde, birlikte doktora giderler; ilk bulgular fiziksel hiçbir bulgu olmadığı yönündedir. Hatta göz doktoru
daha önce hiç böyle bir vaka görmediğini söyler, çünkü bu 'beyaz körlük' tür.  Kör olan sürücü 'sanki gözlerim açık bir şekilde sür denizine batmış gibiyim' diye tanımlıyor körlüğünü.
Doktorumuz kör olan sürücümüzü hastaneye sevk eder. Doktor evine gider ve sabah kalktığında kendisin de kör olduğunu fark eder. 
Bir doktor olarak salgın olduğunu düşünerek hemen Sağlık Bakanlığını arar, önce onu ciddiye almayan bakanlık hızla bir çok vakanın gelmesi sonucu çok hızlı bir kararla
kör olan ve kör olanlarla temasa geçen herkesi ayrı ayrı yerlerde karantinaya alma kararı alır. Karantina için ise ilk olarak eskiden Akıl hastanesi olarak kullanılan bir
tesis seçilir. 

Karantinaya ilk giren kişi doktorumuz ve onu yalnız bırakmamak için kör numarası yapan karısı oluyor. Binaya ilk geldiklerinde dikkati çeken her yerin yıkık dökük olduğu,
hastaneden daha çok bir hapishaneyi andırdığı ve çalışanın bulunmaması. Karantinaya alınan körler hastanenin kapısında içeriye bırakılıyor ve onun dışında tamamen kendi kaderleri
ile baş başa bırakılmaktadırlar. Hükümet hastaneye kurduğu hoparlör sistemi ile sadece üç öğün yemeği kapıya bırakacağını, yemeğin dağıtımına karışmayacağını, çöpleri toplamayacağını, hastalanan olursa yardım gelmeyeceğini,
yangın çıkarsa müdahale edilmeyeceğini, kaçmaya çalışan olursa öldürüleceğini açık ve net bir dille bildirir. Hükümetlerin nasıl kolay bir şekilde totaliter bir şekile 
dönüşeceğini bize gösterir. Zaten kısa bir süre sonra hükümet başkanınında 'kör' olduğunu görürüz. 

Karantinaya gelen kişiler hızla artmaya başlar; doktor ve karısından sonra, doktorun bekleme salonunda bekleyen tek gözü kör yaşlı adam, gözünde yankı şikayeti olduğu için sürekli
güneş gözlüğü takan fahişe, tek gözü şaşı olan çocuk, ilk kör olan sürücü ve sürücünün arabasını çalan hırsız da aynı koğuşa gelirler. Roman da olduğu gibi filmde de hiçbir kanramananın 'ismi' yoktur, herkese
sıfatları ile seslenilir. Bunun sebebi olarak Saramago romanda 'kör olduğunuzda isimlerin artık hiçbir önemi yoktu' diyor. Belki de insanların özünü görmek ile alakalı da olabilir, romanda doktorun karısı
keşke bende kör olsaydı diyor bir yerde, kör olsaydım ve derinliği görebilseydim. Çünkü görmek aynı zamanda yargılamak demek, filmde yandaki koğuşta kendilerine yemek vermeyen adamın zenci olduğunu düşünen kişi, o sırada elini 
omuzuna dayadığı kişinin zenci olduğunu bilmemektedir. O yüzden romanın sonunda doktorun 'karısı biz zaten kördük' der. insanların, olayların özünü görmekten aczini belirterek.
 
Aynı zamanda hikayenin kahramanlarına isimleri ile değil sıfatları ile seslenilmesi ile 'körlüğün evrenselliği' vurgusu yapılmak da istenmiş olabilir. Bu vurguyu filmde daha 
belirgin olarak görebiliyoruz. Özellikle filmin ana kahramanlarının hepsi farklı ırklardan, yaşlardan ve cinslerden seçilmişler.

Karantinanın ilk günlerinden itibaren özellikle güvenlik güçlerinin nasıl 'kendi' halkından korktuklarına, bu korku nedeniyle onları gelişigüzel öldürmeyi hakları olarak gördüklerine şahit oluyoruz. Akıl hastanesinde karantinaya
alınarak kendi hallerine terkedilen körler, yemeklerini almak için bahçeye çıktıklarında dahi tehdit olarak algılanıyor ve sebebsiz yere öldürülüyorlar. Hatta bu korku öyle bir seviyeye gliyor ki,
hükümet tüm körlerin öldürülmesi gerekliliğini bile tartışmaya başlıyor. 

Karantinaya gelen körlerin sayısı arttıkça yiyecek paylaşımı ile ilgili adaletsizlikler doğmaya başlıyor. Bazı koğuşlar hakkından fazla yiyecek alırken, diğerleri aç kalıyor ve kimsenin gözü görmediği- doktorun karısı da gördüğünü 
söyleyemediği için hırsızların tespitini yapamıyorlar. Ama asıl sorun bir koğuşun kendini 'Kral' ilan etmesi ile başlıyor. Tüm yiyeceği kendilerine alıyorlar ve ancak değerli eşyalar ile ödeme yapılması karşılığında yiyecek vereceklerini 
söylüyorlar. Çünkü onun silahı var ve silah güç-oterite demek. (güç, Oterite, yozlaşma, despotizm, şiddet) Yani her toplumda olduğu gibi 
gücü elinde bulunduran kendini tek oterite ilan ediyor ve insanları sömürmeye başlıyor. İnsanların elindeki değerli eşyalar tükendiğinde ise, yiyecekleri seks karşılığında vereceklerini ve her koğuşun sırayla kadınlarını 
onlara yollaması gerektiğini söylüyorlar. Bu ilk bakışta asla kabul edilemeyecek ahlaksız bir teklif gibi gelsede, açlıktan ölmek/başkasının ölümüne seyirci kalmak-onurunu korumak ikileminde bırakıyor insanı. Ve sonuç olarak kadınlar bunu kabul ediyorlar.
ama birinci koğuşun kadınlarının gittikleri ilk gece, yüksek oranda bir vahşet, aşağılama ve sadizme tanılık ediyoruz. 'İncitme ve aşağılamanın dünya kurulduğundan bu yana varolduğu kimse için bir giz değildi, insanı şaşırtacak bir yanı da yoktu, hatta dünyanın bu tür davranışlarla başladığına
kuşku yok' 

Bu aynı zamanda insanın yapısında bulunan hayvani yönü de gösteriyor bize, başkaları tarafından görülmek aynı zamada yargılanmak demektir, 
ama kimsenin kendilerini göremeyeceğini/yargılayamayacağını düşünen körler her türlü insani vasıftan sıyrılıyorlar. 
İnsanın ne kadar kolay bir şekilde vahşileşebileceğini, ahlaki değerlerin ne kadar kaygan bir zemin üzerinde durduğunu ve insan denen canlının dünyada varolduğundan beri 
kurmakla övündüğü herşeyin (ahlak, siyaset, adalet vs) ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. 

'...belkide herşey gerçek kimliğine körler dünyasında kavuşur, (....) Çünkü artık onları gören bir göz kalmamış olur.'

Bu gecenin sonunda birinci koğuştan bir kadın gördüğü şiddete dayanamayarak ölüyor ve bu artık doktorun karısı için kopuş noktası oluyor. Kocasına 
'neler görmek zorunda kaldığımı bilseydin, kör olmamı dilerdin.'diyen karısı ertesi gizli bir şekilde vicdansızlar koğuşuna gidiyor ve kendini kral 
ilan eden liderlerinin boğazını keserek öldürüyor. Doktorun karısı o güne kadar körler arasında kör taklidi yapmayı tercih ediyordu, ama 'gör'düklerine dayanamayacak noktaya 
geldiğinde artık 'kör' taklidi yapamayacağını farkediyor. Hikayenin 'gözleri gören' tek kişisi olan doktorun karısını aynı zamanda insani değerlerin savunucusu, yönlendirici, bir çeşit aydınlatıcı rolünde görüyoruz. Ama görmek aynı zamanda bedel ödemek
demek, sorumluluk almak acı çekmek demektir. O yüzden insanların geneli 'görmemeyi' tercih eder. Körlerin kurtuluşa giden yoluda doktorun karısının 'gördüklerine' dayanamayıp, kör gibi dvranmayı bırakması yani
vicdansızlar koğuşunun liderini öldürmesi ile başlıyor. 

'Korku bizi kör etmişti, şimdi aynı korku yüzünden körlüğümüz sürüp gidecek' syf 119

Filmin son bölümünde doktorun karısı ve koğuştaki arkadaşları hastanedeki isyan sonrası çıkan yangında nöbet tutan askerlerinde tesisi terkettiklerini farkederek hastaneden ayrılıyorlar. Çünkü, bize her ne kadar filmde gösterilmesede, herkes (devlet, ordu, halk) kör olmuş durumdadır. Kör olmayan birileri varsada körler tarafından 
yadsınmamak, belki saldırıya uğramamak belkide sorumluluk almamak için gördüklerini gizlemektedirler. Pek tabiki 'kör'ler arasında 'gören' olmak zordur. 

Hastaneden ayrılan kahramanlarımız doktor ve karısının evine yerleşiyorlar ve birgün ilk kör olan kişinin gözleri birden, hiçbir belirti vermeden görmeye başlıyor. Balkona çıkan doktorun karısı şehirdeki 'görebiliyorum' bağırışmalarını duyar ve anlarız ki artık herkes sırayla görmeye başlayacaktır.
Film boyunca mistik bir havası olan ve bilge rolü üstlenen tek gözü bantlı adam bize herkesin 'göreceğinin' müjdesini şu şekilde verir;

'Belkide hepimiz sırayla görmeye başlayacaktık. (....) Tekrar görebileceklerdi, bu defa gerçekten görebileceklerdi. Kim bu körlük örtüsüne tutunacak kadar ürkek olabilirdi ki..'

Bazen küçük bir topluluk, bazen koca bir devlet yada tüm dünya tamamen 'körlü'ğe saplanabilir, insanlık tarihi bunun örnekleri ile doludur. Ama gören bir kişi bile kalsa, o kişi sahip olduğu ışık ile tüm insanları tekrar aydınlatabilir, yeterki 'görmek'ten gördüğünü
söylemekten korkmasın....




11 Kasım 2015 Çarşamba

Ulusal Pena Sarayı - Portekiz

Ulusal Pena Sarayı ( The Pena National Palace ), Portekiz’in Sintra belediyesi sınırlarında yer alır. Saray, Sintra’da bir tepenin üzerinde konumlanmıştır ve açık bir havada çok rahatça Lizbon’un metropol alanlarından dahi görülebilir.
Portekiz ulusal anıtlarından biri olan saray, 19.yy.romantizminin, en belirgin temsilcilerinden birini oluşturmaktadır. Saray ve bahçeleri, Unesco Dünya Mirası Listesi kapsamında korumaya alınmıştır ve Portekiz’inde yedi harikasından biridir.
Sarayın tarihi, Sintra yukarısında bir tepenin üzerinde, Pena’lı Leydi’ye adanmış bir şapel iken
ortaçağda ,inşaasından önce, geleneğe göre Meryem Ana’nın hayaletinin görünmesi üzerine, başlar. 1493 yılında, Kral John II ve eşi Kraliçe Eleonor, buraya bir hac ziyareti yapmıştır.
Yüzyıllar boyuncaPena, 18 rahibin yerleştiği sakin, küçük bir meditasyon yeri olarak kalmış iken, 18.yy.da hasar gören manastır, 1755 Büyük Lizbon Depremi ile harabeye dönüşmüş, sadece şapel önemli bir zarar almadan kurtulmuştur. 1838 yılında, Kral Ferdinand II, eski manastırı ve Mağrib Kalesi’ne kadar olan alanı, yeniden düzenlemeye ve Portekiz Kraliyet ailesi için bir yazlık saray olarak yeniden inşaa etmeye karar vermiştir. Ren Nehri kıyılarındaki kaleler hakkında bilgisi olan bir Alman Mimara yaptırılan saray, 1847 yılında tamamlanmıştır.
Son Portekiz Kraliçesi Amelia’nın sürgüne gitmeden önce son gecesini geçirdiği saray, 1910’da Cumhuriyetin ilanı ile, ulusal anıtlar kategorisine alınmış ve müze olarak kullnılmaya başlanmıştır. Bugün saray, Portekiz Cumhuriyeti tarafından hükümet ve çeşitli görevler için kullanılmaktadır.
1995 yılında, çevresinde yer alan bahçeleri ile birlikte, Unesco Dünya Mirası listesine alınan saray, Portekiz’in en çok ziyaret edilen eserlerinden biridir.
Pena Park, engebeli bri arazi üzerinde, 2200 hektarlık bir alana yayılan, geniş bir ormanlık alandır. Park, saray ile aynı zamanda, mimar Baron von Eschwegw ve Baron von Kessler tarafından, kral Ferdinand II’nin görevlendirmesi ile oluşturulmuştur .Sarayda kullanılan romantizm parkada yansıtılmıştır. Kral, dikilecek ağaçların, uzak sömürgelerden getirilmesini temin etmiştir. Parkta, Kuzey Amerika Sequoiası, Manolya, Çin Ginkgo’su, Japon Cryptomeria’sı gibi nadide türler ile Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen eğrelti otları ve ağaçlar geniş bir yelpazede yoğunlaşmıştır.
Parkın çeşitli bölgelerinden direkt olarak saraya bağlanan labirentvari bir yollar ve patikalar sistemi de mevcuttur.
Kaynak : www.wikipedia.org

Portekiz Gezi Rehberi

Portekiz (İngilizce Portugal) veya  Portekiz Cumhuriyeti  Avrupa’nın güneybatısında yer alır. Avrupa kıtasının en batısındaki ülkedir. 92.389 km²  yüzölçümü ile “İber Yarımadası’nın” altıda birini kaplar. Kuzey ve doğudan  İspanya ile komşudur. Batısında ve güneyinde “Atlantik Okyanusu” bulunur. Özerk yönetime sahip Atlantik Okyanus’undaki “Madeira” ve “Azor Adaları”  Portekiz’e bağlıdır. Dokuz volkanik adadan oluşan Azor Adaları  Lizbon’un 1300 kilometre batısında, Newyork Lizbon arasındaki bölgededir.  Madeira ise   Lizbon’un 965 kilometre güneybatısında Fas yakınındadır. Madeira “Madeira” ve “Ponto Santo” olmak üzere iki adadan oluşur.     
Günümüz Portekiz toraklarında ilk yerleşim M.Ö. 2500 yılında   başlamış, M.Ö. 2000 yılında  İber kabileleri   bölgeye gelmişlerdir. M.Ö. 1000 yılında Fenikeliler güney sahilleri boyunca çeşitli yerleşimler kurmuşlar. M.Ö. 700 yılında Keltler Portekiz’e yerleşmişlerdir.  Roma İmparatorluğu M.Ö. 218 yılında İber Yarımadası’nı ele geçirmiş, M.Ö. 27 yılında İber Yarımadası Roma İmparatorluğu tarafından üç bölgeye ayrılmış, “Lusitania” adı   Duoro Nehri güneyindeki merkezi eyalete  verilmiştir. Roma İmparatorluğu  dört yüzyıl boyunca bu topraklarda hüküm sürmüş, imparatorluğun çöküşünden sonra Avrupa’dan gelen  Vandallar, Suevi ve Alaniler bölgeyi işgal etmiş, 415 yılında Vizigotlar, Vandalları ve Alanileri yarımadadan çıkarmışlardır.
 711 yılında Kuzey Afrika’dan gelen Müslüman Araplar  Vizigotları yenmiş, İber Yarımadası Şam Emirliği’nin bir eyaleti olmuştur.  756 yılında “Abd al Rahman” tarafından “Al Andulus Krallığı” kurulmuş, krallığın merkezi Cordoba dönemin en önemli kültür merkezi haline gelmiştir.  Ancak  1008-1031 arasındaki iç savaş  Al Andulus Krallığı’nı küçük krallıklara bölmüştür. 1064 ve 1086 yıllarında krallığın  bazı toprakları Hıristiyanlar tarafından yeniden ele geçirilmiş, 1097 yılında León ve Kastilya Kralı, “Portucale” olarak bilinen bölgeyi oğlu “Afonso Henriques”  vermiştir. Afonso Henriques 1139 yılında  Arapları yenerek kendini kral ilan etmiş, 1143  yılında Kastilya ve Leon Krallığı Portekiz’in bağımsızlığını ve Afonso Henriques krallığını  kabul etmiştir. Portekiz  1249 yılında tümü ile Araplardan  alınmıştır.
1383 yılında Portekiz kralı varis bırakmadan ölmüş, onun kızı ile evli olan Kastilya Kralı Portekiz tahtında hak iddia etmiş, bunun üzerine çıkan halk ayaklanması krize yol açmıştır. Soylu ve halktan oluşan birlikler Kastilya birliklerini yenmiş, birliklere önderlik eden “Avisli João”, “Kral I. João” olarak tahta çıkmış, “Avis Hanedanlığı” dönemini başlatmıştır. Onun döneminde 1373 yılında Birleşik Krallık’la ittifak anlaşması yapılmış, bu anlaşma ülkeyi güçlendirmiştir. 
Daha sonraki yıllarda Portekiz dünyanın  keşfine  öncülük etmiştir. Kral I.João oğlu “ Prens Henry the Navigator” keşif çağının başlamasına sağladığı maddi katkılarla  büyük destek vermiş, keşifler daha sonra diğer kralların desteği ile devam etmiş, krallık bu keşiflerle  büyük bir imparatorluğa dönüşmüştür. İlk olarak 1415 yılında Kuzey Afrika’daki “Ceuta” şehri ele geçirilmiş,  bunu Atlantik Okyanusu ve Batı Afrika sahilleri izlemiştir. 1498 yılında “Vasco da Gama”  Hindistan’ı, 1500 yılında “Pedro Álvares Cabral”  Brezilya’yı keşfetmiş, daha sonra yapılan keşiflerle  Portekiz Hint Okyanusu ile Güney Atlantik Okyanusu’ndaki ticaret yollarının egemenliğini eline geçirmiştir. Böylece  Portekiz ticari alanda sadece İspanya ile rekabet eden büyük bir güce ve refaha ulaşmıştır. Ancak genişleme dönemi 1578 yılında Fas seferindeki  yenilgi ile sona ermiştir.
1580-1640 yılları arasında Portekiz İspanya egemenliği altına girmiş, 1580 yılında Portekiz Kralının varis bırakmadan  ölmesi üzerine İspanya  Kralı Portekiz tahtında hak iddia ederek Portekiz kralı olmuştur. Bu dönemde kolonilerden bir bölümü Hollanda’nın eline geçmiştir. 1640 yılında İspanya yönetimine karşı Lizbon’da ayaklanma başlatılmış, ayaklanmaya önderlik eden Brangaça Dükü kral olarak seçilmiş, “ IV. João” olarak tahta çıkmış, böylece ülkede “Brangança Hanedanlığı” dönemi başlamıştır.  
XVIII. yüzyılda Brezilya’dan sağlanan gelire rağmen ülkenin ekonomik durumu bozulmuştur. Başbakan “Marquês de Pombal”  eğitim, ticaret, yönetim alanında reformlar yapmış, 1755 Lizbon Depremi ardından şehrin Baixa bölgesinin  yeni bir plana göre yeniden inşa edilmesini sağlamıştır. 1807 Fransa İstilası sonrasında ise kraliyet ailesi Brezilya’ya sürgün edilmiştir. “Peninsular Savaşı”, 1822 yılında Brezilya’nın bağımsızlığını kazanması, iç savaş, Afrika’da genişleme çabalarının başarısız olması ülkenin çöküşüne yol açmıştır. 1910 yılında cumhuriyetçi bir devrimle monarşi kaldırılmıştır. Portekiz 1916 yılında Birleşik Krallık ve Fransa yanında I.Dünya Savaşı’na girmiştir.
Siyasi krizin yanında I.Dünya Savaşı’nın de neden olduğu  ekonomik kriz   ülkede  1926  askeri darbesine neden olmuştur. Askeri darbe döneminde Maliye bakanı olan  “António da Oliveira Salazar” ekonomik ve toplumsal düzeni sağlamış, 1932 yılında  başbakan olmuştur.  “Yeni Devlet (Estado Nova)”  yeni bir anayasanın kabul edilmesiyle 1933 yılında Salazar tarafından kurulmuştur. Portekiz II.Dünya Savaşı sırasında teorik olarak bağımsız kalmış, savaşın her iki tarafı ile iyi ilişkiler kurmuştur. 1961 yılında Angola, 1963 yılında Portekiz Ginesi ve 1964 yılında Mozambik’te başlayan bağımsızlık hareketleri ile ülkedeki ekonomik ve demokratik sorunlar Salazar yönetimini zayıflatmış, Salazar 1968 yılında görevden ayrılmıştır. 1974 yılında “Karanfil Devrim” olarak adlandırılan  askeri darbe ile   demokratik sisteme geçiş olanağı sağlanmış, ayrıca Afrika sömürgelerine bağımsızlık tanınmıştır. 1976 yılında da ilk demokratik seçimler yapılmış, Ülke 1986 yılında Avrupa Birliği’ne üye olmuştur.     

Halen cumhuriyetle yönetilen Portekiz’in nüfusu yaklaşık 10.5 milyondur. Nüfusunun %5’ni göçmenler oluşturur. Nüfusunun büyük bir bölümü Katolik’tir.

Portekiz’in resmi dili Portekizce’dir. Ancak büyük şehirde İngilizce ve Fransızca bilen kişi sayısı oldukça fazladır. Bu nedenle dil konusunda fazla sorun yaşanmamaktadır.
Portekiz’in iklimi kıyı bölgeleri ve içi kesimlerde mevsimlere ve bölgelere göre farklılık gösterir. Kıyı bölgeler “Algerva” dışında kışın yağışlı ve oldukça soğuk, yazın sıcaktır. İç kesimlerin iklimi bulunduğu bölgeye göre  değişir. Ülkeye gitmek için en uygun zaman ilkbahar ve sonbahar aylarıdır. Ancak ilkbahar ayları çok yağışlıdır. Bu nedenle seyahatinizden önce gideceğiniz yerin hava durumunu mutlaka internetten öğrenmeniz gerekir.
Portekiz’in Lizbon şehrine Türkiye’den uçakla direkt veya aktarmalı olarak gidebilirsiniz. Ayrıca İspanya seyahatiniz sırasında Portekiz’i programınıza ekleyebilirsiniz. Türkiye’den Portekiz’e seyahat acentelerinin düzenledikleri turlar sınırlı ve kısa sürelidir. Bu nedenle ülkeyi daha iyi gezebilmek için bireysel olarak gitmek daha uygundur. Ülkedeki yerel saat Türkiye’den iki saat geri olduğundan  sorun yaşamamak için Portekiz havaalanında  saatinizi  ayarlamanızda yarar vardır.    
Ülkede çok sayıda havaalanı bulunur.  Ülke içi ulaşımda  yerel uçak şirketi “TAP”, “SATA” ve “Portugália”  kullanabilirsiniz. Madeira, Porto Santo ile Azur Adalarının bazılarına  uçakla gidebilirsiniz.
Tren ve otobüs ülke içi ulaşımda yararlanabileceğiniz diğer seçeneklerdir. Üç farklı  tren seçeneği bulunur. Bunlardan “Alfa Pendulas” hızlı ve konforludur. Lizbon-Porto ve Lizbon-Coimbra arasında çalışır. Ücreti diğer trenlere göre oldukça yüksektir.  “The Rápido Inter-Cidades (IC)” konforlu ancak daha yavaştır. Belli şehir ve kasabalara gider. Küçük köy ve kasabalara “Regional” ve “Inter Regional” hatlar çalışır. Süreniz kısıtlı değilse fiyatı daha uygun olan IC trenlerini seçebilirsiniz. İkinci sınıf biletler fiyat olarak daha hesaplıdır. Ayrıca bu biletlerin   vagonları da son derece konforludur. Bu nedenle ikinci sınıf bilet satın almanızda yarar vardır.  Tüm tren biletleri üzerinde Portekizce  vagon numarası, koltuk numarası, tren numarası ve tren türü ile ilgili bilgiler yer alır. Trenler istasyonlarda çok kısa süre durduğu için trene binerken sorun yaşamamak için biletler  üzerindeki bilgiler konusunda görevlilerden önceden yardım almanızda yarar vardır.  Çok sayıda tren seferi olduğu için  tren biletlerini önceden almanıza yoğun dönemler dışında   gerek yoktur.
Ülkenin para birimi Euro’dur. Büyük şehirlerde kredi kartı kullanımı yaygındır. Hediyelik eşya olarak “Azulejo  karo  ve panolar, her yöreye özgü dekoratif seramik objeler, dantel,  likör, Porto ve Madeira şarapları satın alabilirsiniz.
Portekiz’de her bütçeye uygun yemek yeri seçenekleri bulunur. Bunlar arasında “Tasca” veya “Tavern”  birkaç masalık, yerel halkın  öğle saatlerinde gittiği, çok uygun fiyatta yemek yiyebileceğiniz küçük aile işletmeleridir. “Casa de Pasto” olarak bilinen yerler büyük yemek salonlarında uygun fiyata  üç çeşit yemek sunar.  Sabit bir fiyatla açık büfe tarzı yemek sunan büyük yemek salonları da bulunur.  Sahillerdeki “Marisqueira”  taze balık ve deniz ürünleri, “Churrasqueira” Brezilya tarzı kızartılmış yiyecekleri yiyebileceğiniz  yerlerdir. “Pousadas” tüm ülkede bulunan bölgesel lezzetleri tadabileceğiniz kaliteli restaurant zinciridir. Portekiz’de   yemek yeri seçerken turistik alanlardaki restaurantlar yerine yerel halkın gittiği daha çok sokak aralarındaki yerleri seçerseniz çok uygun fiyata mükemmel yemekler yiyebilirsiniz. Yerel yemekleri tatmak için  “Günün Yemeğini (Prato do Dia)”   isteyebilirsiniz. Ülkedeki  tüm restaurantlarda porsiyonlar genelde büyüktür. Bu nedenle  yemek siparişi verirken bu durumu göz önünde bulundurmanızda yarar vardır.
Portekiz mutfağı  deniz ürünleri ağırlıklıdır.  Morina Balığı “Bacalhau” çok tüketilir. Morina Balığı ile yılın her günü için bir  yemek yapılabilmektedir. Ayrıca “Izgara Sardalya”   tüm menülerde yer alır. Çorbalar “Sopa” koyu kıvamlı ve doyurucudur. Domuz etinden yapılan ve uzun sürede pişen, Porto’ya özgü fast food yiyecek  “Francesinha” ile “Feijoada”, “Cozido à Portuguesa” ve “Espatadas” ülkenin tanınmış lezzetleridir. Ayrıca ülkede pasta ve kek  çeşitleri  inanılmaz zengindir. Küçük boyutta, kremalı  “Pasteis da Nata” en tanınmış pasta  çeşitidir.      
Seyahatiniz sırasında ülkenin  farklı bölgelerinde  farklı lezzetler  tadabilirsiniz. Örneğin “Bola”, Morina balığından yapılan “Bacalhau à Gomes de Sá”, “Pasteis de Bacalhau”, “Feijoada”,  “Sopa de Castanhas Piladas”, “Caldo Verde”, “Sopa Dourada”, “Pudim” “Abade de Priscos” Kuzey Portekiz’in yerel lezzetleridir. Ülkenin merkez bölgesinde “Pataniscas”, “Sopa de Pedra”, “Bife à Café”, “Franga à Piri Piri”, “Bacalhau à Brás” ve Açorda de Marisco” tadabilirsiniz. Güney bölgesinde ise “Sopa Alentejana”, “Gaspacho”, Tuna Balığı’ndan yapılan “Atum de Cebolada”, “Lulas Recheadas”, “Caldeirada” ve “Sardinhas Assadas”  önemli yerel lezzetlerdir.

Ülke şarapları ile tanınır. “Vinho Verde”, “Porto”,  “Madeira” ve “Moscatel” ülkenin dünya çapında tanınmış şaraplarından sadece birkaç tanesidir.  Bira kullanımı sınırlıdır. Yerel bira olarak  “Sagres” ve “Super Bock” deneyebilirsiniz.  
“Fado” Portekiz Halk Müziği’’dir. Lizbon’un Alfama bölgesinde XIX. yüzyılda doğmuştur.  Fado deniz seferine çıkan ve geri dönmeyen eşler için yakılan bir ağıt olarak bilinir. Acı, kader ve hüznü anlatır. “Fadista” adı verilen kadın şarkılar tarafından, biri 12 telli  Portekiz gitarı çalan iki müzisyen eşliğinde, mikrofon kullanılmadan söylenir.  1999 yılında ölen “Amalia Rodriques” ülkenin en iyi Fado sanatçısı olarak tanınmaktadır.  Lizbon’un Alfama ve Bairro Alto bölgesindeki  Fado mekanları ülkenin en iyi  Fado  müziği dinleyebileceğiniz mekanları olarak bilinir. Ancak bu bölgelerde bulunan yerlerin  büyük bir  bölümü turistik olduğundan iyi bir Fado müziği dinlemek isterseniz  yerel halka danışmanızda   yarar vardır.

Portekiz oldukça güvenli bir ülkedir. Ancak kamu ulaşım araçlarında, kalabalık ve ıssız  yerlerde yankesicilere karşı dikkatli olmanız gerekir.
Portekiz farklı gelişmişlik düzeyine sahip bölgelerden oluşur. Örneğin ülkenin kuzeyinde yer alan Minho ve “Trás-os-Montes” fazla gelişmemiş iken, güneyindeki “Algerva” iklimi nedeniyle her mevsim turist çeker.
Ülkenin başkenti Lizbon’dur. Önemli şehirleri arasında  “Porto”, “Coimbra”, “Braga”, ve “Aveiro”   yer alır.
Aşağıda Portekiz’de gezme olanağı bulduğum Lizbon,  Sintra, Cascais, Estoril, Óbidos, Alcobaça, Nazaré, Batalha, Fátima ve Porto hakkında kısa bilgilere yer verilmektedir.

LİZBON- LISBOA
Lizbon Portekiz’in başkenti, 600.000, çevresi ile birlikte yaklaşık üç milyon nüfusu ile ülkenin en büyük şehridir. “Rio Tejo- Le Tage- Tagus River”  kenarında yer alır. Atlantik Okyanusu’na 17 kilometre uzaklıktadır. Şehrin her iki kıyısı  “25 Nisan Köprüsü (Ponte Vinte E Cinco de Abril)” ve “Vasco da Gama Köprüsü (Torre Vasco De Gama)” ile birbirine bağlanmıştır.
Şehir uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. Geçmişi ilk çağlardaki İber kabilelerine   kadar uzanır. 1255 yılından itibaren sürekli ülkenin başkenti olmuş,  en parlak dönemini XVI. yüzyılda yaşamıştır. Şehir 1533 ve  1755 depremlerinde  tamamen yıkılmış, 1755 Depremi ve ardından gelen Tsunami sonrasında yaklaşık 15.000 kişi ölmüştür. Deprem sonrasında şehir merkezi Başbakan Marquês de Pombal tarafından  yeniden  inşa ettirilmiştir.  1988 Yangını’nda ise Chiado bölgesi tahrip olmuştur.   
Lizbon’a Türkiye’den uçakla giderseniz Lizbon Havaalanı şehre 7 kilometre uzaklıktadır. Havaalanından şehre taksi veya otobüsle ulaşabilirsiniz. Taksi ucuzdur. Ancak taksi şoförleri yolu uzatarak sizden fazla ücret talep edebilirler. Lizbon Havaalanı Otobüsleri “Aerobus ”  şehrin farklı bölgelerine ulaşmak için en iyi yoldur. Havaalanı geliş terminalinin çıkışındaki meydanda Aerobus işareti bulunan duraktan kalkan otobüslerin  “City Center” hattı  şehrin önemli ana noktaları ve “Entrecampos Tren İstasyonu’nda”   durur.  “Orient” hattı Havaalanı ile “Orient Tren ve Otobüs istasyonu”; Financial Center” hattı ise Havaalanı ile “Avenida Jose Malhao (sul)” arasında çalışır.  Ayrıca bu hat “Sete Rios Otobüs İstasyonu’na” da gider. Otobüse binmek için  otobüs biletini şoförden almanız gerekir. Biletler 24 saat geçerli olduğu için bu biletleri otobüse bindiğiniz andan itibaren metro dışındaki  otobüs, tramvay, funikular ve asansörde 24 saat boyunca kullanabilirsiniz. Ayrıca bu biletler size Yellow bus Tur Otobüsü  biletlerinde belli oranda indirim sağlar. Aerobus otobüs hatları, sefer saatleri ve indirim olanakları  hakkındaki bilgileri seyahatinizden önce http://www.yellowbustours.com/pt/cidades/lisboa/aerobus/ ve http://www.golisbon.com/transport/airport-shuttle.html web adreslerinden öğrenebilirsiniz. Ayrıca havaalanındaki turizm bürosundan Aerobus broşürü alabilirsiniz.    
Lizbon’da çok sayıda tren istasyonu bulunur. Bunlar; “Santa Apólonia” (Avenida Infante Dom Henrique); “Gare do Oriente- Orient İstasyonu ” (Parque das Nações); Cais do Sodré; “Entrecampos” ve “Rossio”  İstasyonlarıdır. Gideceğiniz yere göre istasyonlar değişir. Bu konuda  turizm ofisinden ve otelinizden bilgi almanız gerekir.

Şehri; otobüs, “eléctrico” adı verilen tramvay  ile dolaşabilirsiniz. Otobüs biletini şoförden veya  önceden satın alabilirsiniz. Ancak bileti her defasında otobüsün içindeki  makinede okutmanız  gerekir. Otobüsün önünde ve duraklarda otobüs hatları ile ilgili bilgiler yer alır. Funikular ve asansör Bairro Alto bölgesine   ulaşmak için iyi bir  seçenektir. Otobüs, tramvay, asansör ve funikularda “Carris Kioks’undan” satın alacağınız aynı bileti kullanabilirsiniz. Çok sayıda araca binecekseniz günlük bilet almak en iyi yöntemdir..
Şehirde dört metro hattı bulunur. Metro hatları farklı isim ve simgelerle belirtilir. Bunlar: mavi hat “Linha Azul” ( simgesi martı), kırmızı hat  Linha Vermalha” ( simgesi pusula), sarı hat “Linha Amerala” (simgesi gül),  “yeşil hat Linha Verde” (simgesi tekne) olarak bilinir. Metro haritası şehir haritalarının üzerinde yer alır. Ayrıca ülkeye seyahat etmeden önce metro haritasını internetten de bulabilirsiniz. Metro sabah 6.00 ile 01.00 saatleri arasında çalışır. Metro biletlerini metro istasyonlarındaki bilet makinelerden veya  bilet gişelerinden alabilirsiniz. Ancak biletleri platform girişindeki  makinelerde okutmanız  gerekir.  Metro çıkışında da biletinizi makinelerde okutmazsanız çıkış yapamazsınız. Metro kendi bilet sistemine sahiptir. Biletiniz bir kullanımlık değilse aynı bileti gün sınırlaması olmadan  farklı günlerde kullanabilirsiniz.
“Carris/Metro kombin  bilet” ulaşım için idealdir. Bu bileti sadece metro istasyonları gişelerinden veya metrolardaki bilet makinelerinden alabilirsiniz. Bir günlük kombin bilet ilk kullandığınız andan itibaren 24 saat geçerlidir. Bununla  tüm kamu araçlarına sınırsız binebilirsiniz. Bilet makinelerinin kullanımı kolaydır. Bunun için makinenin ekranına dokunmanız Birleşik Krallık bayrağı ekranda görününce onun üzerini tıklayarak ekranda beliren farklı seçeneklerden birini seçmeniz gerekir. Daha düşük bilet ücreti ödemek için daha önce aldığınız bileti makinenin ilgili bölümüne koyarak üzerine  yükleme yapmanız gerekir. Bu yöntemle  ilk gün alacağınız bilete sürekli yükleme yaparak seyahatinizin sonuna kadar   kullanabilirsiniz.  
Şehirde uzun süre kalacaksanız tüm kamu ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanmak, şehir turlarında, müzelerde, Lizbon çevresindeki saraylarda indirim  veya ücretsiz giriş olanağı sağlamak için  “Lisboacard”  kullanabilirsiniz. Müzeleri ziyaret edecekseniz Lisboacard günlük kombin bilete göre daha ucuz bir seçenektir. Kartı turizm bürolarından satın alabilirsiniz. Kartla ilgili ayrıntılı bilgi için  http://www.golisbon.com/Lisboa-Card/ web adresine bakabilirsiniz.

Şehri ve çevresini dolaşmak için ayrıca yerel tur şirketlerinin programlarından  yararlanabilirsiniz.  “Cityrama (Gray Line) ( http://www.cityrama.pt/index_en.html ), “Yellow bus (CarrisTur) (http://www.yellowbustours.com/ )”  farklı seçenekli  turlar düzenler. Cityrama şirketi turistleri belli otellerden alır. Tur otobüsleri şirketin “Parque Eduardo VII” bulunan merkezinden kalkar.  Yellow bus şirketinin biletleri tüm Carris kiokslarında satılır. Tur şirketinin merkezi “Praça do Comércio” bulunur.
  
Lizbon eski ve yeninin bir arada yer aldığı, çok sayıda parka sahip,  tepeler üzerine kurulu, merdivenli, inişli, çıkışlı   oldukça yorucu bir şehirdir. Ancak şehri tanımanın en iyi yolu yorucu olsa da mümkün olduğunca belli noktalara kamu araçları ile ulaştıktan sonra yürüyerek dolaşmaktır. Lizbon’ da şehrin önemli yerlerinde çok sayıda turizm bürosu bulunur. Bu bürolardan alacağınız harita ve  “Follow Me Lisboa” kitapçığı ile şehri dilediğiniz gibi dolaşabilirsiniz. Kitapçıkta şehirle ilgili her türlü bilgi yer alır.  Ayrıca önemli müze ve tarihi yerlere giden otobüs ve tramvayların güncellenmiş numaralarını  bu kitapçıkta bulabilirsiniz.
1879-1882 yılları arasında yapılan, çok geniş, ağaçlık, heykel ve çeşmelerle süslü, “Avenida da Liberdade (Linha Azul hattı Restauradores Metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz) şehrin önemli bulvarlarından  biridir. Bulvarın güney tarafında “Praça dos Restauradores”, kuzey tarafında “Praça Marquês de Pombal” yer alır. Bulvar üzerinde XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın başında yapılan Neo- Klasik ve Art Nouveau tarzı  ofis, otel, cafe, mağaza  ve restaurant olarak kullanılan çok sayıda bina  bulunur.
Avenida da Liberdade  kuzey tarafında bulunan  “Praça Marquês de Pombal” (Linha Azul  Marquês de Pombal Metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz) şehrin en yoğun kavşaklarından biridir. Kavşağın merkezinde ülkeyi 1750-1777 yılları arasında yöneten, şehri deprem sonrası yeniden inşa ettiren  “Marquês de Pombal” ve onun reformları anısına yapılan  büyük bir heykel yer alır. Kavşağa bağlanan caddeler üzerinde modern binalar bulunur.
Praça Marquês de Pombal hemen karşısındaki “Parque Eduardo VII” (Linha Azul “Praça Marquês de Pombal” Metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz) şehir merkezindeki en büyük parktır. 25 hektarlık  bir alanı kaplayan parkın kuzey tarafında yer alan “Estufa Fria” tropik bitkilerin bulunduğu büyük bir seradır.
Parque Eduardo VII kuzey doğu tarafındaki bölgede,    “Avenida de Berna” üzerinde, büyük bir botanik bahçesi içinde, “Calouste Gulnekian Vakfı’na” ait  “Modern Sanat Merkezi (Centro de Arte Moderno)” ile “Calouste Gulbenkian Müzesi  (Museu Calouste Gulbenkian)” yer alır (Linha Azul  Praça de Espanha veya  São Sebastião Metro İstasyonu ile ve bu istasyonlardan bir süre yürüyerek ulaşabilirsiniz). Calouste Gulbenkian Müzesi’nde Türkiye’de doğan ve iki büyük  petrol şirketinde hisseleri bulunan Gulbenkian tarafından dünyanın farklı yerlerinden ve Anadolu’dan toplanan çok değerli  eserler yer almaktadır. Küçük müzede Mısır, Klasik ve Mezopotamya Sanatı, Oryantal İslam Sanatı, Uzakdoğu Sanatı, XIV-XIX. yüzyıllar arası Avrupa Sanatı, XVIII. yüzyıl Fransa Dekoratif Sanatı ve “Lalique Koleksiyonu” çok güzel bir düzenleme ile sergilenmektedir. “Rembrant”, “Rubens”, “Monet” ve “Renoir” ait resimler,  İznik Çinileri ve Bursa İpekli Dokumaları  görülmeye değer güzelliktedir.  

Avenida da Liberdade güney tarafında ise  “Praça dos Restauradores” yer alır (Linha Azul Restauradores Metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz). Bu büyük ağaçlık meydan şık binalarla çevrilidir. Meydanın ortasında 1640 yılında ülkenin İspanya’dan bağımsızlık kazanmasını simgeleyen “Obelisk” bulunur. Meydanın batı tarafındaki, 1755-1757 yılları arasında yapılan saray “Palácio Foz” halen turizm bürosu olarak kullanılmaktadır. Turizm bürosu’nun hizasında  hemen onun yakınındaki ara sokakta yer alan “Elevador da Glória” Bairro Alto bölgesinden Lizbon manzarasını seyredeceğiniz “Miradouro de São Pedro de Alcântara” ulaşmanızı sağlar.   Praça dos Restauradores ile “Rossio (Praça Dom Pedro IV)”  arasındaki alanda yer alan XIX. yüzyıl sonunda Neo- Manueline tarzı yapılmış “Rossio İstasyonu (Estação da Rossio)” muhteşem bir görünüme sahiptir.  İstasyonun çevresi farklı fiyatlı  restaurantlarla doludur.
Şehrin merkezini “Baixa (Alt Şehir-Aşağı Mahalle)”  oluşturur. “Rossio (Praça Dom Pedro IV)” ile “Praça do Comércio- Terreiro Do Paço” çevresi Baixa olarak bilinir.
 
“Rossio (Praça Dom Pedro IV)” (Linha Verde Rossio metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz) altı yüzyıldan beri şehrin merkezidir. Ülkenin önemli olaylarına tanıklık eden meydanın çevresi tarihi binalarla çevrilidir.  Her zaman kalabalık olan  meydanın tam ortasında Portekiz Kralı ve Brezilya İmparatoru  IV.Dom Pedro’nun  heykeli ile heykelin iki tarafında şık çeşmeler bulunur. Meydanın kuzeyinde “Teatro Nacional Dona Martin II” yer alır. Tiyatro 1840’lı yıllarda Neo-Klasik tarzda yapılmış, içi 1964 yangınında tahrip olmuş, 1970’lerde yeniden yapılmıştır. Meydanda şehrin iki ünlü cafesi   “Café Nicola” ile   “Pastelaria Suiça” yer alır.  Meydandan Bairro Alto bölgesinde yer alan ve meydana bakan  binaların özellikle “Igreja do Carmo” kalıntılarının güzel bir resmini çekebilirsiniz.

Rossio Meydanı iki ara sokakla  “Praça da Figueira” ( 15 numaralı tramvay ve Linha Verde  Rossio Metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz) bağlanır. Bu meydanın ortasında Avis Hanedanlığı’nın ilk kralı “I. Joào Heykeli” yer alır. Meydan tramvay, otobüs ve sokak satıcıları ile oldukça yoğundur. Rossio meydanına göre daha salaş görülen meydandan; kale ve Alfama çok güzel görülmektedir. 
Praça da Figueira- Rossio Meydanı ile  nehir kıyısındaki  Praça do Comércio arasında cetvelle çizilmiş gibi düzgün, birbirine paralel  ve onları kesen çok sayıda sokak uzanır. Birbirine benzeyen bu sokaklar 1755 Depremi sonrası Başbakan Marquês de Pombal tarafından  yaptırılmıştır.  Sokaklar içinde en güzeli “Augusto Sokağı’dır (Rua Augusto)”. Sokak üzerindeki şık tarihi binaların   alt katlarında bankalar, restaurantlar, hediyelik eşya dükkanları ve butikler ardı ardına sıralanır. Yazın sokağın ortasında sokak restaurantlarının  masaları sıralanır. Şehrin en güzel ve canlı sokağı olan bu sokak    1873 tarihli anıtsal bir kapı  “Arch of Triumph”  ile nehir kenarındaki Praça do Comércio bağlanır.
Şehrin simgelerinden biri olan “Elevador de Santa Justa”  Rossio Meydanı’nın hemen yakınındadır. Asansör Baixa ile Bairro Alto bölgelerini birbirine bağlar. Neo- Gotik tarzda dökme demirden yapılan asansör binası son derece  şıktır. Asansöre  Carris bileti, günlük kombin bilet veya Lisboacard ile binebilirsiniz.   Asansörün en üst katında bulunan cafe çok güzel bir manzaraya  sahiptir.
“Praça do Comércio- Terreiro Do Paço-“ ( 15, 18, 25 numaralı tramvayla ulaşabilirsiniz) nehir kenarında yer alan büyük bir meydandır. 400 yıllık kraliyet sarayının alanı üzerine yapılmıştır. İlk sarayın depremle yıkılmasından sonra meydanın üç tarafını kaplayan yeni bir saray yapılmış, 1910 Devrimi’nden sonra saray devlet daireleri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Meydanın ortasında “ Kral I. José ” ait  heykel bulunur. Meydanın kuzeyindeki saray binaları arasında kalan XIV.Louis tarzı “Arch of Triumph” Rua Augusto ve Baixa giriş kapısıdır.  Turizm bürosu’nun bulunduğu meydanda Yellow bus şirketinin merkezi ve birkaç cafe  bulunur.  Meydanın bir kenarındaki  “Martinho da Arcada” şehrin en eski cafelerinden biridir. Karşı kıyıya giden feribotlar meydanın ön tarafında nehir kıyısında yer alan feribot iskelesinden kalkar. Nehir kenarındaki küçük terasta nehri ve 25 Nisan Köprüsü’nü seyredebilirsiniz.   
Meydana nehir  kıyısı boyunca  batı ve doğu yönünde, adı bulunduğu bölgeye göre değişen, kilometrelerce uzunlukta bir cadde bağlanır. Bu caddenin Alfama tarafındaki doğu bölümünde; kilometrelerce devam eden  “Avenida Infante Dom Henrique”  üzerinde; Santa Apólonia Tren İstasyonu (linha Azur Santa Apólonia metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz) ile Avenida Infante Dom Henrique paralel uzanan “Rua Madre Dues” üzerinde “Ulusal Azulejo Seramik Müzesi (Museu Nacional do Azulejo)” yer alır. Ulusal Azulejo Müzesi muhteşem bir seramik müzesidir. Portekiz’e özgü seramiklerin binlerce yıllık farklı örneklerinin sergilendiği müzede 1300 parça seramikten oluşan 23 metre uzunluğundaki Lizbon tablosu müzenin en önemli eseridir.
 
“Alfama” bölgesi  Baixa bölgesinin yan tarafında, kale ile nehir arasındaki tepelik alanda yer alır. Bölgenin geçmişi XII. yüzyıla kadar uzanır. Alfama; şehrin ilk kurulan, 1755 Depremi’nde yıkılmayan tek bölgesidir. Fado’’nun doğduğu yer olarak bilinir.  Alfama adı Arapça “Al –Hamma” kelimesinden gelmektedir.   Yürümekten ve yokuş çıkmaktan hoşlanıyorsanız  çoğu eski, harap  evlerle dolu,  dar, merdivenli, dik yokuşlu sokakları   gündüz gönlünüzce dolaşarak Alfama’yı keşfedebilirsiniz.  Ancak geceleri bu sokaklarda dikkatli olmanız gerekir.  
Bölgenin en üst noktasında şehrin farklı bölgelerinden görülen  “Castelo de São Jorge- Castillo de San Jorge ” yer alır  ( Kaleye en kolay 737  numaralı otobüsle veya seyir terası “Miradouro  das Portas do Sol” önünde 12 veya 28 numaralı tramvaydan inerek ve Santa Luzia Kilisesi’nin önündeki yönlendirmeleri izleyerek  ulaşabilirsiniz. İki tane 28 numaralı tramvay bulunur. Praça do Comércio kalkan Carris bus 28 numaralı tramvay Alfama ve Bairro Alto dolaştırır. Turistik tramvaydır.  Praça da Figueira yakınında, ona bir sokakla bağlanan “Martim Moniz’den” kalkan 28 numaralı tramvay ise kamu ulaşım aracıdır. Buna kamu ulaşım araçları için geçerli biletle binebilirsiniz. Turistik tramvay için farklı ücret ödemeniz gerekir).    
“Castelo de São Jorge- Castillo de San Jorge ” geçmişi VI. yüzyıla kadar uzanır. Romalılar, Vizigotlar ve Araplar tarafından kullanılan kale 1147-1511  yılları arasında Portekiz kraliyet sarayı olmuştur.1755 Depremi’nde zarar gören kale 1933 yılından sonra onarılmıştır. Kalenin içini anlayarak gezebilmek için kalenin ilk girişindeki bölümde yer alan bilet gişesinde bulunan  broşürlerden yararlanabilirsiniz. Geniş bir alanı kaplayan kalenin biletle girilen bölümünde   inanılmaz güzel bir şehir manzarasına sahip büyük bir meydan, kale topları, küçük bir kale müzesi, geçmişte kraliyet konutu olan halen restaurant olarak kullanılan bölüm, iç kale ve birkaç küçük cafe bulunur.  Kalenin duvarları içinde kalan, biletle girilen bölümün dışında kalan “Santa Cruz” bölgesinde ise  dar sokaklara dizilmiş eski evler  bulunur. Bu evlerin  bir bölümü oldukça güzel restore edilmiştir. Bazılarının alt katlarında hediyelik eşya dükkanları ve küçük cafeler yer alır.
Alfama’da  çok güzel manzaraya sahip iki seyir terası  “Miradouro  das Portas do Sol” ile  “Miradouro de Santa Luzia” bulunur (12 ve 28 numaralı tramvayla ulaşabilirsiniz). Bunlardan  “Miradouro de Santa Luzia”  “Santa Luzia Kilisesi’nin” yan tarafında  yer alır. Terasta sokak ressamları resimlerini sergiler. Küçük  Santa Luzia Kilisesi’nin meydan tarafındaki duvarında  iki azulejo panel hemen dikkatinizi çeker. Bu panellerden   biri Praça do Comércio’nun deprem öncesi halini, diğeri kaleye Hıristiyanların saldırısını göstermektedir.   Kilisenin daha üst tarafında diğer seyir terası “Miradouro  das Portas do Sol” yer alır.  Tramvay durağının bulunduğu küçük meydandaki bu seyir terasının manzarası muhteşemdir. Terastaki küçük sokak cafesinde oturarak bu güzel manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Terastan Alfama’nın nehir tarafındaki eteklerinde görülen iki büyük kiliseden biri  XVII. yüzyılda yapılan XX. yüzyılda Panteâo dönüştürülen çok sayıda ünlü Portekizli’nin mezarının bulunduğu “Santa Engrácia (Panteão Nacional)”  ( 28 numaralı tramvayla gidebilirsiniz) diğeri XVII. yüzyılda yapılan, “Braganza Hanedanlığı’nın” mezarlarının bulunduğu    “São Vicente de Fora” ( 28 numaralı tramvayla gidebilirsiniz) olarak bilinen kilisedir. Seyir terasının yan tarafındaki merdivenleri kullanarak   Alfama’nın  dar, merdivenli sokaklarını dolaşabilir. Bu sokaklarda duvarları seramik kaplı, eski evleri, küçük kiliseleri, küçük avluları, Portekiz yemekleri yapan  küçük aile işletmelerini görebilirsiniz.
Alfama’nın Praça do Comércio yakınındaki bölgesinde yer alan,   “Sé de Lisboa” (12, 28 numaralı tramvay veya   Praça do Comércio paralel 2.sokak -Rua de São Julião- boyunca Alfama tarafına doğru yürüyerek ulaşabilirsiniz)  eski bir caminin üzerine 1150 yılında yapılmış, defalarca restore edilmiştir. Kale görünümündeki katedral bu nedenle farklı mimari tarzları bir arada barındırır. Katedralde “Kral Afonso” ve eşinin mezarları bulunur ( Uzun süre yürümeyi ve yokuş çıkmayı göze alırsanız katedralin yan tarafından yukarı doğru çıkan  -Rua de Augusto Rosa-  Santa Luzia Kilisesi ve seyir teraslarına gider).
Katedralle aynı yerde bulunan  “Santo António á Sé” şehrin en fazla ziyaret edilen kilisesidir. Yeni evlenenlerin şans getirmesi için geldikleri kilise 1982 yılında “Papa John Paul” tarafından da ziyaret edilmiştir. İlk kilise “Santo António” doğduğu evin yerine yapılmış, kilisenin depremde yıkılması üzerine 1757 yılında yeniden inşa edilmiştir.   

Baixa kenarındaki tepelik alanda kurulu “Bairro Alto” ise şehrin başka bir  bölgesini oluşturur.  1755 Depremi’nde büyük ölçüde yıkılan bölge XVIII. yüzyılda yenilenmiştir. Bairro Alto farklı özelliklere sahip bölgelerden oluşur. Bunlardan Baixa bölgesinin hemen kenarındaki “Chiado” şık bir alışveriş bölgesidir. Kuzeybatısındaki “Estrela” bazilikası ve bahçeleri ile tanınır. Güneybatısındaki “Lapa” büyükelçilik binaları ve lüks konutlarla doludur.

Bairro Alto bölgesindeki  Chiado, “Largo do Chiado” ve çevresindeki bölgeden oluşur. (Elevador da Glória, Elevador de Santa Justa, 28 numaralı tramvay, Linha Azur ve Linha Verde Baixa Chiado metro İstasyonu, Rossio Meydanı’na Café Nicola yakınından  bağlanan, tepeye doğru devam eden Rua do Carmo boyunca yürüyerek veya  Rossio Meydanı’ndaki heykelin yan tarafındaki Exchange ofislerinin arasından uzanan sokağın sonundaki merdivenleri ve yokuşu kullanarak  ulaşabilirsiniz).  Dar sokaklara, küçük meydanlara, Chiado Müzesi gibi müze ve  tiyatrolara  sahip olan bu  bölgenin iki önemli alışveriş caddesi meydana bağlanan “Rua Garret” ile ona ve Rossio Meydanı’na bağlanan Carmo Caddesi’dir “Rua do Carmo”.
1988 yılında Rua do Carmo üzerindeki bir depoda başlayan ve Rua Garret’e yayılan yangın her iki sokağı da tahrip etmiş, bu sokaklar yeniden eski şekline uygun olarak renove edilmiştir. Her iki caddede de çok sayıda cafe ve şehrin en lüks mağazaları bulunur. Largo do Chiado üzerindeki  ( Metro ile giderseniz Baixa Chiado Metro İstasyonu bu meydandadır)  şehrin en eski cafelerinden biri olan “A Brasileria Café”  mola vermek için ideal bir yerdir. Cafede, cafenin sürekli müşterisi olan ünlü şair “Fernando Pessoa” masada oturan   bronz bir heykeli bulunur. Arzu ederseniz bu heykel ile bir hatıra fotoğrafı  çektirebilirsiniz. Rossio Meydanı’ndan da görülen Gotik kilise “Igreja do Carmo”  kalıntıları Elevador de Santa Justa  asansörünün hemen yanındadır. Kilise XIV. yüzyılın sonunda yapılmış, 1755 Depremi’nde  yıkılmıştır. Halen kilisenin bir bölümü “Arkeoloji Müzesi” olarak kullanılmaktadır.
Largo do Chiado yanındaki meydana “Praça Luis de Camões” kuzeyden bağlanan “Rua da Misericórdia”  sizi XVI.yüzyılın sonunda yapılan küçük “São Roque” Cizvit Kilisesi’ne ve güzel bir  seyir alanı’na “Miradouro de São Pedro de Alcântara” ulaştırır  (Restauradores kalkan Elevador da Glória ile Chiado giderseniz funikular sizi terasın hemen yanına ulaştırır). Seyir terası muhteşem bir şehir manzarasına sahiptir. Buradaki küçük cafe lezzetli Portekiz kekleri eşliğinde güzel bir kahve molası vermek için güzel bir yerdir.
Çok sayıda Fado yeri bulunan Chiado gece eğlence hayatının merkezidir. Bu nedenle geç saatlere kadar kalabalıktır.
Bairro Alto  “Estrela bölgesi’nin”  baş yapıtı  “Estrela Bazilikası’dır (Basilica da Estrela)”(Chiado bölgesindeki Praça Luis de Camões batıdan bağlanan iki caddeden   Ç.Ç.do Combro bulunduğu bölgeye göre farklı adlar alarak  Estrela Bazilikası’na kadar ulaşır. Bazilikaya 25 ve 28 numaralı tramvayla ulaşabilirsiniz). Bazilika XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Neo- Klasik tarzda yapılmıştır.  Bazilikanın karşısındaki alanda ise büyük bir park olan “Jardim da Estrela” yer alır. Bazilika yolu üzerinde yer alan Neo- Klasik “Palacio de Sao Bento” halen “Portekiz Parlamentosu” olarak kullanılmaktadır.  
“Belém” şehrin gezilmesi gereken önemli bölgelerinden biridir. Bu bölge geçmişte  yeni ülkeler keşfetmek için denize açılan gemilerin kalktıkları yerdir. Günümüzde hala o dönemin izlerini taşımaktadır.  Belem’e gitmek için en iyi yöntem “Praça da Figueira”  kalkan 15 numaralı tramvaya binmektir. 15 numaralı tramvay; nehir kıyısı boyunca kilometrelerce devam eden, Praça do Comércio batı yönünden bağlanan, adı bulunduğu yere göre değişen, cadde boyunca yaklaşık yarım saat ilerledikten sonra sizi Belem’e ulaştırır.
Belém’ ulaşmadan önce iki kıyıyı birbirine bağlayan  2 kilometre uzunluğundaki  “25 Nisan Köprüsü’(Ponte Vinte E Cinco de Abril)”  yakından görebilirsiniz. Köprü gece çok güzel bir görünüme sahiptir.
Bairro Alto  eteğinde, Belém yolu üzerinde, 25 Nisan Köprüsü’nden  önce yer alan  “Antik Sanat Ulusal Müzesi ( Museu Nacional de Arte Antiga)”    binası ve içindeki değerli eserlerle önemli  bir müzedir (15,18,25 numaralı tramvaylarla  ulaşabilirsiniz).  Müze  Avenida  24 de Julho paralel uzanan “Rua das Janelas Verdes” üzerindedir.  Müzede; Avrupa Sanatı, Portekiz resim ve heykelleri, Portekiz ve Çin seramikleri, oryantal ve Afrika sanatı örnekleri ile  gümüş, altın, mücevharat, mobilya, halı ve tekstil ürünleri  gibi birçok tarihi eser sergilenir.     
Belém bölgesinde görülecek yerler arasındaki mesafeler oldukça uzundur. Bu nedenle yürüme zorluğu çekenlerin bölgeye tramvay ve otobüsle gelmek yerine yerel turların Belém tur programına katılmalarında  yarar vardır.  
Belém’de nehrin kenarında yer alan “Kaşifler Anıtı (Padrãão dos Descobrimentos)” 52 metre yüksekliğindedir. Anıt 1960 yılında “Prens Henry the Navigator” ölümünün 500.yılı anısına yapılmıştır. Yelkenli bir gemiye benzeyen anıtta;  geminin baş tarafında elinde küçük bir yelkenli tutan ve okyanusa bakan  “Prens Henry the Navigator” ile ülkenin yetiştirdiği ünlü denizcilerin ve keşifler çağına katkıda bulunanların  heykelleri yer alır. Arzu ederseniz  asansörle anıtın  terasına çıkabilir. Buradan nehir manzarasını seyredebilirsiniz. Kaşifler Anıtı’nın önündeki kaldırımın üzerine  Portekizci denizcilerin yaptıkları keşifleri ve bunların tarihlerini gösteren büyük bir dünya haritası yapılmıştır.
Nehir kıyısında yer alan  Manueline tarzı beyaz kule  Lizbon ve keşifler çağının sembolü, keşiflerin başlama yeri  “Belém Kulesi’dir (Torre de Belém)” UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde olan kule 1515-1521 yılları arasında yapılmıştır. Geçmişte nehir üzerindeki bir adada yer alan kule  1755 Depremi sonrası kıyıya yaklaşmıştır. Küçük bir demir köprü ile kıyıya bağlanan kulenin içi görülmeye değer güzelliktedir.     
“Mosteiro dos Jerónimos” Belem bölgesindeki baş yapıttır.  Baharat ticaretinden alınan vergi ile yapılan manastırın inşasına  1501 yılında başlanmış yaklaşık 70 yıl sürmüştür. Manueline tarzının en güzel örneklerinden biri olan manastır UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır.  Manastırın içinde Vasco de Gama, şair “Luis de Camóes” ve  Fernando Pesso  ile bazı kraliyet mezarları yer alır. Manastırın batı tarafı “Ulusal Arkeoloji Müzesi’ne “Museu Nacional de Arquelogia)” ev sahipliği yapar.
Manastırın ön tarafındaki  “Praça do Imperio”   çok güzel düzenlenmiş bir meydandır. Bu meydana bağlanan  “Rua de Belém” ve çevresindeki sokaklar XVI. ve XVII. yüzyıllarda yapılmış birkaç katlı renkli evlerle doludur. Özellikle Praça do Imperio ile Praça Alfonso de Albuquerque arasındaki parka bakan sokakta yer alan evler çok güzeldir. Rue de Belém  üzerinde yer alan “Antiga Confeitaria de Belém”  küçük kremalı tartı “Pasteis de Belém” ile tanınan iç içe geçmiş odalardan oluşan kalabalık, büyük bir cafedir. Cafeye geldiğinizi önündeki uzun kuyruktan anlayabilirsiniz.   
Rua de Belém  üzerindeki  “Praça Alfonso de Albuquerque”  çok güzel düzenlenmiş bir diğer  meydandır. Bu meydanın kenarında bulunan “Ulusal At Arabaları Müzesi “Museu Nacional dos Coches” dünyanın en büyük kraliyet arabaları koleksiyonuna sahiptir. Eski kraliyet sarayı  “Palácio de Belém” halen Portekiz Cumhurbaşkanı’nın resmi konutu olarak kullanılmaktadır. Geçmişte Palácio de Belem bir parçası olan  “Jardim Agricola Tropical”  ise Portekiz’in eski kolonilerinden getirilen bitkilerle  dolu  çok güzel bir parktır.

At Arabaları Müzesi’nin yan tarafından kara tarafına doğru uzanan uzun cadde “Calçada da Ajuda” üzerinde,  Ajuda bölgesinde “Pálacio Nacional da Ajuda” (18 numaralı tramvayla ulaşabilirsiniz) yer alır. İçi son derece lüks döşenmiş  saray XIX. yüzyılın sonunda yapılmış, kısa bir süre kullanılmıştır. Ancak sarayın bir bölümü mali nedenlerle tamamlanamamıştır. Burada bulunan iki kademeli İtalyan tarzı “Jardim Botânico da Ajuda” Portekiz sömürgelerinden getirilen egzotik bitkilerle dolu büyük bir parktır.    
Şehrin modern bölgesi doğu tarafındadır. “Expo 98” nedeniyle bu bölgede çok sayıda yeni bina yapılmıştır. Bu binaların en ilginç olanı  cam ve çelikten  yapılan farklı, mimarisi ile dikkat çeken  “Doğu İstasyonu’dur (Gare do Oriente)” (Linha Vermalha Oriente Metro İstasyonu ile ulaşabilirsiniz). İstasyon metro, otobüs istasyonu ve alışveriş yerlerini de içeren bu büyük bir komplekstir.   İstasyonun yakınında yer alan “Milletler Parkı (Parque das Nações)” şehrin tarihi bölgelerinden tamamen farklı bir mimari ile Expo 98 için inşa edilmiştir. Bu büyük parkın içinde  yelkenli şeklinde yapılmış  “Vasco de Gama Kulesi ( Torre Vasco de Gama)”, Atlantik Pavyonu, Portekiz Pavyonu, marina, “Oceanário” gibi  binalar bulunur. “Oceanário” halen dünyanın 2. büyük akvaryumudur. Binlerce çeşit deniz canlısının yer aldığı akvaryumda onları seyrederek gezmek keyifli ancak ürkütücüdür. Akvaryumda yer alan deniz canlılarının bazıları sizin bir süre denize korkarak girmenize bile neden olabilir.           
17.2 kilometre uzunluğunda Avrupa’nın en uzun köprüsü olan “Vasco da Gama Köprüsü (Torre Vasco De Gama)  parkın yakınındadır. Köprü  Vasco da Gama’nın   Hindistan’a ulaşmasının 500.yılı olan 1998 yılında hizmete açılmıştır.
Nehrin diğer tarafında “Almada” bölgesinde, tüm şehre hakim bir noktada, nehre bakan kollarını iki yana açmış İsa heykeli “Cristo Rei” yer alır. 82 metre yüksekliğindeki bir kaidenin üzerinde yer alan 28 metre yüksekliğindeki İsa Heykeli’ni şehrin farklı noktalarından görebilirsiniz. Anıtta bulunan asansör yardımıyla anıtın tepesinden şehir seyredebilirsiniz.
LİZBON ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER
Lizbon çevresinde tren, otobüs veya yerel tur şirketlerinin farklı seçenekli tur programları ile tam veya yarım günlük turlarla gidebileceğiniz çok sayıda yer bulunur. Bireysel gidecekseniz gideceğiniz yere göre hangi tren istasyonunu kullanmanız gerektiğini turizm bürosu veya otelinizden öğrenmeniz gerekir. Kısa sürede çok sayıda yer görmek isterseniz yerel şirketlerin tur programları daha uygundur. Bireysel gidecekseniz ve zamanınız kısıtlı ise Sintra ve Fatíma  Lizbon çevresinde görmeniz gereken yerlerin başında gelir.

SINTRA
Sintra 33.000 nüfusa küçük bir şehirdir. Geçmişte Portekiz monarşisinin  yazlık konutlarının bulunduğu  şehir  UNESCO Dünya Kültür Mirası listesi içine alınmıştır.  Yemyeşil tepeler ve vadiler üzerine kurulu küçük şehir özellikle yazın çok kalabalıktır.
Şehir “Sintra Vila”, “Estefânia” ve “São Pedro” olmak üzere üç bölgeden oluşur. Şehrin Eski Şehir bölgesi “Sintra Vila”  dar, inişli,çıkışlı  merdivenli sokakları, eski küçük evleri ile yorucu ancak çok güzel bir yerdir.  Sintra Vila bölgesinin önemli binaları  “Pálacio Nacional de Sintra”, “Museu do Brinquedo” ve “Postane Binası’dır. Sintra Vila meydanındaki “Pálacio Nacional de Sintra” konik iki bacası ile dikkat çekicidir. Saray XIV. yüzyılın sonunda yapılmış, daha sonra yapılan eklemelerle büyütülmüştür. Bu nedenle farklı mimari tarzları bir arada barındırır. İç ve dış mekanlarda Arap mimarisi belirgin şekilde hissedilir. Ancak saray oldukça yıpranmıştır.  Sarayın önündeki meydandan vadideki ve tepelerdeki binalarla, kale  çok güzel  görülür.  1906-1909 arasında yapılan Neo-Manueline “Hükümet Binası “Câmara Municipal” vadideki “Estefânia” bölgesinin en güzel binasıdır. Sarayın önündeki meydandan bile binanın güzelliği görülebilir.
Sintra aynı zamanda kaynak suları ile de tanınır. Bu nedenle şehrin farklı yerlerinde çok sayıda  çeşme bulunur. Bunlardan Estefânia giden  “Volta do Duche” üzerindeki “Fonte Mourisca” yıpranmış olsa da Arap mimarisinin güzel bir örneğini oluşturur.   
Şehre  tepeden bakan “Castelo dos Mouros- Moorish Castle” VIII. yüzyılda yapılmış bir Arap kalesidir. Kale duvarları XIX. yüzyılda onarılmıştır. Tren İstasyonu veya Turizm bürosu önünden kalkan 434 numaralı otobüsle ulaşılan kale çok güzel bir manzaraya sahiptir.    
Şehrin en yüksek tepesinde, büyük bir park alanı içinde yer alan, önce Tren İstasyonu veya turizm bürosu önünden kalkan  otobüsle ardından sarayın önüne kadar giden özel bir otobüsle    ulaşabileceğiniz  “Pálacio da Pena” farklı tarzların birleşimi Portekiz mimarisi Romantik döneminin en önemli örneklerinden biridir. Dik bir kayalıkta, burada  bulunan bir manastırın üzerine inşa edilen, daha sonra genişletilen saray, adeta masallarda anlatılan saraylara benzer. Ancak saray zaman içinde çok  yıpranmıştır. Dış cephelerinde sarı ve pembe renklerin kullanıldığı sarayın içinde  çok sayıda  döşenmiş oda bulunur. Sarayın terasları ise muhteşem bir manzaraya sahiptir.  XIX. yüzyılda yapılan saray, monarşinin sona ermesinden sonra 1910 yılında müze haline getirilmiştir.  
Pena Sarayı ve Pálacio Nacional de Sintra  dışında, Sintra şehrinde tren istasyonu veya turizm bürosunun önünden kalkan 435 numaralı otobüsle, 1856 yılında, Romantik tarzda yapılan, Arap, Hint ve Gotik unsurları bir arada barındıran “Palace of Monserrate”  de gidebilirsiniz.
Sintra şehrine yerel turlarla giderseniz tur programları  farklı seçenekler sunduğundan içinde mutlaka Pena Sarayı olan turu seçmenizde yarar vardır.    

CASCAIS
Cascais yaklaşık 35.000 nüfusa sahip küçük bir şehirdir. Geçmişte küçük bir balıkçı köyü olan şehir 1870-1910 yılları arasında Portekiz monarşisinin yazlık konutlarının bulunduğu yer olarak önem kazanmış,  XIX. yüzyılda Portekiz’li zenginlerin yaptıkları lüks villalarla gelişmiştir. Günümüzde Lizbon’a yakınlığı ve kum plajları nedeniyle ilgi gördüğünden  şehre çok sayıda yeni, son derece lüks apartmanlar  inşa edilmiştir.  Şehirdeki önemli tarihi eserler arasında XVII. yüzyılda yapılan kale, iki kilise, “Palmera Dükü’nün Sarayı” yer alır. Müzesi, eski antik limanı, yeni limanı, cafe, restaurant ve plajları ile turistlerin ve Lizbonluların yazın tercih ettikleri yerlerin başında gelir. Okyanus rüzgarına açık olduğu için yazın en sıcak günlerinde bile serin bir havaya sahiptir.
ESTORIL
Cascais hemen yakınında yer alan, onunla bütünleşen Estoril 24.000 nüfuslu, Cascais şehrine göre daha mütevazi, uzun kum plajlara sahip bir sahil şehirdir. Casinosu   ile tanınır. Lizbon’dan bir çok kişi sadece casino için Estoril şehrine gitmektedir.

CABO DA ROCA
Cabo da Roca Avrupa’nın en batıdaki ucudur. Bir yamacın üzerinde yer alan 140 metre yüksekliğindeki küçük deniz feneri Avrupa’nın en batı ucunu gösterir. Deniz feneri dışında Cabo da Roca’da okyanusa bakan kayalığın kenarında büyük bir haç bulunur. Okyanus dalgaları köpürerek, kıyıyı adeta döver. Hava yazın en sıcak gününde bile serin olduğundan buraya giderken yanınızda  kapişonlu bir ceket bulundurmanızda yarar vardır.   

ÓBİDOS
Óbidos Portekiz’in  en iyi korunmuş, 11.000 nüfusa sahip, küçük bir ortaçağ şehridir. Şehrin Eski Şehir bölümünün çevresi  XIV. yüzyılda yapılan kalın  şehir duvarları ile çevrilmiştir.
Eski Şehre; 1380 yılları civarında yapılan, otobüs, araba park yerleri ile tren istasyonuna yakın  “Şehir Kapısı’ndan” girilir. Araba park yerlerinden Şehir Kapısı’na giden yolun çevresi yerel yiyecekler satan sokak satıcıları ile doludur. Şehir Kapısı’nın yakınında, kale duvarlarının dışında, XV. yüzyılda yapılan bir “Anı Haç’ı”; 1309 yılında yapılan, daha sonra genişletilen, halen  müze olarak kullanılan küçük bir kilise ile su kanalları yer alır. Turizm bürosu  araba park yerinin hemen kenarındadır.   
Şehir Kapısı’nın iç tarafı  çok güzel bir azulejo pano ile süslenmiştir. Şehir Kapısı küçük bir meydana açılmakta, meydana Şehir Kapısı tarafından bağlanan merdivenlerle kale duvarları üzerine çıkılabilmektedir.  Şehri çevreleyen kale duvarları üzerinde yürümek, şehrin tepeden resmini çekmek son derece  keyiflidir.    Kapının önündeki meydana ise biri üst, diğeri alt taraftan iki dar sokak bağlanmaktadır. Üst sokak Eski Şehrin ana alışveriş sokağını “Rua Dierita” oluşturur.  Sokakta  çok güzel görünüme sahip, restore edilmiş, iki katlı, beyaz boyalı tarihi evler, çiçekler içinde yan yana sıralanır. Evlerin ilk katları şehre özgü likör ve  hediyelik eşya satan dükkan ve galerilerle doludur. Bu güzel görünümlü sokak kalenin diğer ucundaki  “Largo De São Tiago” kadar devam eder.  Ona paralel uzanan ve daha kısa olan alt sokak ise “Largo de São Pedro” kadar gider. Bu sokak Rua Dierita göre  daha sessizdir. Tarihi evlerin bulunduğu sokakta, Şehir Kapısı tarafında küçük restaurantlar yer alır. Zamanınız yeterli ise bu küçük restaurantlarda yerel lezzetleri tadabilirsiniz.
Rue Rieta kenarındaki küçük meydan “Largo de São Pedro” üzerinde “Town Hall”, 1331 yılında yapılan Gotik “Saint Martin’s Chapel” ile XIII. ve XIV. yüzyılda yapılan, 1755 Depremi’nden sonra yeniden inşa edilen   “Igreja de  São Pedro (Saint Peter’s Church)” yer alır.  Rua Dierita kenarındaki diğer meydan    “Praça de Santa Maria” üzerinde de 1513 yılında yapılan Manueline tarzı sütun “Pelourinho (Pillory)” ile 1186 yılında yapılan, 1755 Depremi sonrası yenilenen, beyaz renkli küçük kilise “Igreja de Santa Maria (Saint Mary’s Church)” bulunur. Meydanın köşesindeki  XVIII. yüzyıl  evi “Belediye Müzesi’ne ” ev sahipliği yapar.  Meydandaki kilisenin yanındaki ara sokağa girerseniz XVI. yüzyılda yapılan küçük “Almshouse  Kilisesi” ile iki küçük bir müzeye ve biraz ileride bulunan, XII. ve XIII. yüzyılda yapılan, şehrin   “Vadi Kapısı’na” ulaşabilirsiniz.  Rue Dierita sonunda yer alan “Largo De São Tiago” üzerinde ise 1186 yılında yapılan, 1755 Depremi’nden sonra yeniden inşa edilen “Saint James’s Church” ile  1148 yılında yapılan, askeri amaçlarla ve kraliyet sarayı olarak kullanılan  “Kale” bulunur. Küçük Eski Şehri sokak aralarında dilediğinizce dolaşarak kısa sürede keşfedebilirsiniz.

ALCOBAÇA
Alcobaça 15.000 nüfusa sahip küçük bir şehirdir. Bu şehirde  bulunan “Mosteiro de Santa Maria de Alcobaça” Portekiz’in en büyük  manastırıdır. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan manastır; Kral I.Afonso tarafından XII. yüzyılda yaptırılmış, daha sonra farklı dönemlerde yapılan eklemelerle genişletilmiştir. İlk yapıldığı döneme ait Ortaçağ mimarisinin bazı özelliklerini hala taşır.
Manastırın kilisesinde  “Kral I.Pedro” ile “Inês de Castro” ait lahitler  bulunur. Yerel turlarla manastıra giderseniz rehber tarafından  bu lahitlerin  geçmişi hakkında oldukça hüzünlü bir hikaye anlatılır.  Bu hikayeye göre;  Kral IV.Afonso oğlu olan Prens Don Pedro ülkenin geleceği için İspanya prensesi ile evlenmiş ancak bir nedime olan Inês de Castro aşık olmuştur. Prensin nedimeden iki çocuğu olmuş, ancak babası Kral IV. Afonso Portekiz’in geleceğini düşünerek Inês de Castro öldürtmüştür. Bu durum baba ile oğlu arasında çatışmaya yol açmış, bu çatışmanın  Portekiz’i parçalamaması için Kral IV. Afonso  tahtından vazgeçmiş, kral olarak tahta çıkan I.Pedro eşinin ölümünden sonra gizlice evlendiğini ilan ettiği Inês de Castro ait cesedi saraya getirterek,  kendisini halk önünde kraliçe  ilan etmiştir. Böylece Inês de Castro ölümünden sonra kraliçe olan ilk kişi olarak dünya tarihe geçmiştir. Inês de Castro’nun cesedi  manastır kilisesinde bir lahite konmuş,  ondan 10 sonra ölen Kral I.Pedro da  ölümden sonra birbirleri ile bulaşacakları şekilde onun lahitinin yan tarafındaki başka bir lahite  yerleştirilmiştir.
NAZARÉ
Nazaré 15.000 nüfuslu küçük bir sahil şehirdir. Şehir iki bölümden oluşur. Bunlardan “Praida de Nazaré” Atlantik Okyanusu kenarında, tepeler arasında   yer alır.  Uzun bir sahil şeridine ve onun önünde uzanan uzun kum  plajlara  sahiptir.  Ancak Atlantik Okyanusu’nun dev dalgaları nedeniyle   denizde yüzenlerden çok plajlarda güneşlenenler daha fazladır. Sahil şeridi  boyunca apartmanlar, oteller ve balık restaurantları sıralanır. İç kısımlar da sahildeki gibi  beyaz renkli apartmanlarla doludur. Ancak sahilden iç taraflara yöneldiğinizde sahildeki canlılık  kaybolur. Bazı yerlerde oldukça bakımsız görüntüler karşınıza çıkar.
Şehrin “Sítio” bölgesi ise Praida de Nazaré  bölgesinin kuzeybatısında, deniz seviyesinden 110 metre yükseklikteki bir kayalık üzerine kurulmuştur. Praida de Nazaré  ve  denize tepeden bakar. Praida de Nazaré  sahili boyunca  Sitio bölgesi ve bu bölgeye çıkan funikular demiryolu görülür.   Sitio ile Praida de Nazaré arasındaki eğimli yamaçlar yine beyaz apartmanlar ve evlerle doludur. Tarihi önem taşıyan küçük “Şapel” ile XVII. yüzyılda yapılan  “Church of Our Lady of  Nazaré”   Sitio bölgesinde tepede yer alır. Şehir yazın en sıcak günlerinde bile okyanustan esen serin rüzgar nedeniyle oldukça serin bir havaya sahiptir.
BATALHA
Batalha yaklaşık 15.000 nüfusa sahip küçük bir şehirdir. Bu şehirde  bulunan “Santa Maria da Victória Manastırı” UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Manastır  Manueline unsurlar içeren Portekiz Gotik mimarisinin en önemli örneklerinden biri sayılır. Manastırın yapımına,  Kastilyalılara karşı 1385 yılında  kazanılan  zaferin anısına, 1388 yılında başlanmış   ancak 1402 yılında tamamlanabilmiştir.  Bu tarihten sonra da  iki yüzyıl boyunca yeni zaferler kazanıldıkça manastıra yeni eklemeler yapılmış, ancak  bazı şapeller mali sıkıntılar nedeniyle daha sonra  tamamlanamamıştır.
Şehir merkezindeki büyük bir meydanda yer alan manastırın; batı tarafındaki,  ana giriş kapısı  binlerce küçük melek, papa, kral ve piskopos  heykeli ile süslüdür.  Bazı bölümleri küçük bir ücret karşılığı gezilebilen manastırın  giriş kapısının  sağ tarafında yer alan “Kurucular Şapeli”  Manueline tarzının muhteşem  bir örneğini oluşturur. Bu şapelin ortasında manastırın yapımını başlatan Kral “I.João” ve eşinin muhteşem lahiti, güney duvarında Prens Henry the Navigator ve prenslere ait lahitlerle  batı duvarında  diğer lahitler bulunur. Manastırın  “The Royal Cloister” ve “Chapter House” bölümleri de görülmeye değer güzelliktedir.   
FÁTIMA
Fátima yaklaşık 8000 nüfusa sahip  küçük bir kasabadır. Ancak   Hıristiyan dünyasının önemli haç merkezlerinden  birine ev sahipliği yaptığı için tüm dünyada tanınır. 
Fátima’nın Hıristiyan dünyası açısından önemli olmasının   nedeni; günümüzdeki Fátima yakınındaki   “Aljustrel Köyü’nde” yaşayan “Lucia of Jesus (10 yaşında)”, kuzenleri  “Jacinta Marto (7 yaşında)” ve Francisco Marto’nun (9 yaşında)  1916 yılının ilkbahar, yaz ve sonbaharında  önce üç defa köyün yakınındaki “Loca do  Cabeço/Anjo’da (1. ve 3. defa) ” ve Lucia’nın evinin bahçesinde (2.defa) bir “Barış Meleği” , ardından 1917 yılında  13 Mayıs’tan   itibaren haziran (çocuklarla birlikte 50 kişi), temmuz (çocuklarla birlikte yaklaşık 4000 kişi), eylül (çocuklarla birlikte 25.000 kişi) ve ekim aylarının 13. gününde   köyden 1.5 mil uzaklıktaki “Covo da Iria” bölgesinde, (günümüzde Chapel of the Apparitions bulunduğu yerde) ve 19 Ağustos tarihinde Valinhos’ta (çocuklar ve Jacinta’nın ağabeyi John ile birlikte) “Meryem Ana’yı” görmeleri ve Meryem Ana’nın çocuklardan Lucia   (Lucia Meryem Ana ile konuşmuş, Jacinta onu görmüş ve konuşmayı duymuş, Francisco  sadece onu görmüştür) geleceğe yönelik 3 önemli sır vermesi, 13 Ekim 1917 tarihinde çocuklarla birlikte  ülkenin  çeşitli yerlerinden gelen 70.000 kişinin  gökyüzünde 12 dakika süre ile güneş ışınlarının gösterisine tanıklık etmeleridir.
Uzun yıllar saklanan sadece çocuklar ve Vatikan tarafından bilinen bu üç sır, gerçekleştikten sonra  tüm dünyaya açıklanmıştır (Sırlar; I.Dünya Savaşı’nın çıkması, Rusya’nın dağılması ve Papanın öldürülmesidir). Çocuklardan ikisi birkaç yıl sonra ölmüş, Lucia ise rahibe olmuştur. Rahibe Lucia 10 Kasım 1925, 15 Şubat 1926 ve 13/14 Haziran  1929 tarihlerinde İspanya’da kaldığı manastırlarda Meryem Ana’yı tekrar gördüğünü iddia etmiştir. 
Portekiz seyahatiniz sırasında Fátima merak ediyorsanız Lizbon’a yakın mesafede olan Fátima kasabasına otobüsle veya yerel tur şirketlerinin tam veya yarım günlük turları ile gidebilirsiniz.  Kasaba’da konaklamak isterseniz bu küçük kasabada çok sayıda otel ve dini objelerin satıldığı hediyelik eşya dükkanı bulunur.
Kasabanın dini bölgesinde “Cova da Iria”  Roma’daki “St.Peters”  meydanından yaklaşık iki kat daha büyük, dünyada St.Peters Meydanı’ndan daha büyük yapılmasına izin verilen tek dini meydan olan büyük meydan bulunur. Bu meydanın bir tarafında  1928-1953 yılları arasında   Neo- Barok tarzda inşa edilen “Bazilika”,  diğer tarafında “Paul IV. Pastoral Center” yer alır.  Meydandan merdivenlerle giriş kapısına ulaşılan Bazilika’nın her iki tarafındaki kanatlarda şapeller, azizlerin heykelleri ve duvarlarında dini resimler yer alır. Bazilika’nın ön tarafındaki bölümde dört Portekiz azizinin heykeli bulunur.  Bazilika’nın içinde konu ile ilgili renkli vitraylar,  Yüksek Altar’ın üzerinde Fátima tarihinde önemli rol oynayan papa, piskopos, melek, Meryem Ana ve çocukların yer aldığı büyük bir resim yer alır. Bazilika’da Yüksek Altar’ın yan tarafındaki şapellerde 1919 yılında ölen Francisco, 1920 yılında ölen Jacinta ve 2005 yılında ölen Rahibe Lucia mezarlarını görebilirsiniz.  Ayin saatlerinde bazilika içinin gezilmesine izin verilmediğinden Bazilika’nın içini gezmek için ayinin bitmesini beklemeniz gerekir. Meydanın diğer tarafındaki “Paul IV. Pastoral Center” 1982 yılında yapılmıştır. Farklı giriş kapıları bulunan binanın içinde 2124 ve 700 kişilik iki auditorium ve 400 hacı için konaklama yeri  bulunur.
Meydanın en kalabalık yeri  Bazilika’nın ön tarafında yer alan,   Meryem Ana’nın ilk görüldüğü yere, Meryem Ana’nın isteği üzerine  1919 yılında    yapılan, 1922 yılında  bombalanması üzerine yeniden inşa edilen  daha sonra şapeli ve çevresini korumak amacıyla üzeri bir çatı ile kaplanan “Chapel of Apparitions” bulunur. Şapelin ön tarafında, bir masa üzerinde, cam bir muhafaza içinde Meryem Ana’nın heykeli yer alır. Meryem Ana heykelinin önünde günün her saati  ayin düzenlenir. Ayin esnasında  şapelin önünde toplanan Hıristiyanların  büyük bir coşku ile ayini dinlediklerini görebilirsiniz. Ayrıca şapelin önünde ve meydanın diğer taraflarında inancı gereği dizlik takmış, bir kişinin yardımıyla dizleri üzerinde ilerlemeye çalışan çok sayıda her yaştan Hıristiyan hemen dikkatinizi çeker.  
Fátima ile ilgili özet bilgi almak isterseniz şapelin hemen yakınında yer alan turizm bürosundan  Fátima broşürü alabilirsiniz. Bu broşür aynı zamanda  meydanı daha bilinçli gezmenizi sağlar.  Meydanda şapelin yakınında mum yakma yeri bulunur. İnananlar dev alevlerin içinde  dışarıdaki dükkanlardan  veya mum yakma yerinin yakınındaki mum satış yerinden aldıkları  farklı boy ve kalınlıktaki mumları dilek tutarak yakarlar. Bu nedenle şapelin yakınında  sürekli yanan mumların kokusunu duyabilirsiniz.
Meydanda ayrıca çok sayıda dini kişilere ait heykel,  Berlin Duvarı’ndan bir parça, büyük  bir haç ve çeşitli amaçlarla kullanılan binalar bulunur.  Meydan aşırı kalabalıktır. Bu nedenle yankesicilere karşı dikkatli olmanızda yarar vardır.  Meydanda mayıs ve ekim ayları arasında her ayın 13’ünde büyük dini törenler düzenlemektedir.
Fátima kasabasında göreceğiniz diğer yerler arasında Adjustrel Köyü’nde çocuklara ait iki ev; köyden 400 metre uzaklıkta 19 Ağustos 1917 tarihinde Meryem Ana’nın görüldüğü Valinhos’ta  yapılan küçük bir anıt; çocukların melekle 2. ve 3. defa karşılaştıkları Loca do Anjo/Cabeço; Saint Teresa Kavşağı’nın güneyinden  başlayan, Loca do Cabeço yakınındaki tepede yapılan mermer  heykel ve “St Stephen Şapeli” ile sona eren   14 küçük haç istasyonunun bulunduğu “Kutsal Haç Yolu” bulunur.       
PORTO- OPORTO
Porto Portekiz’in kuzeyinde yer alan ülkenin ikinci büyük şehridir.  “Douro Nehri” ağzında Atlantik Okyanusu kıyısında kurulmuştur. Portekiz’in en eski şehirlerinden biridir.  Douro Nehri’nin kuzey tarafında yer alan Eski Şehir bölgesi UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. 
Türkiye’den Porto şehrine henüz doğrudan uçak seferi bulunmamaktadır. Portekiz’de sadece Porto’ya gidecekseniz Lizbon üzerinden aktarma yapmanız veya İspanya’nın bazı şehirlerinden tren;  Almanya’nın Stuttgart, Frankfurt gibi bazı şehirlerinden uçakla gitmeniz gerekir. Porto havaalanından şehir merkezine metro, metronun gitmediği yerlere ise otobüs veya taksi ile ulaşabilirsiniz. Metro kullanacaksanız önce E metro hattı ile  “Trindade İstasyonu’na” gitmeniz, buradan hat değiştirerek veya oteliniz bu istasyona yakınsa  yürüyerek otelinize ulaşmanız gerekir. Metro bileti havaalanında bilet makineleri ve turizm bürosu’nda satılır.

Porto şehrine Lizbon’dan  uçak, otobüs veya trenle gidebilirsiniz.   Lizbon’dan  trenle gitmek için Santa Apólonia (Avenida Infante Dom Henrique) veya Gare do Oriente (Parque das Nações) tren istasyonlarını kullanabilirsiniz.
Porto’da iki tren istasyonu bulunur. Bunlar “Campanhã” ile merkezdeki “São Bento” istasyonlarıdır. Şehirlerarası trenlerle, Alfa Pendular hızlı tren Campanhã İstasyonu’na gider. İstasyon şehrin doğusunda, şehir merkezinden 2 kilometre uzaklıktadır. İstasyondaki bilet gişesinden alacağınız biletle  yerel “Porto Urbanos” trenlerini kullanarak  São Bento İstasyonu’na veya doğu banliyölerine ulaşabilirsiniz. Ayrıca otobüs, taksi veya  metroyu  kullanabilirsiniz. Metro biletini tren istasyonundaki bilet makinelerinden ve metro bilet gişesinden satın alabilirsiniz.  
Porto’da şehir içi ulaşımda otobüs, tramvay ve metrodan yararlanabilirsiniz. Tek kullanımlık  otobüs ve tramvay biletini otobüs veya tramvay  şoföründen  alabilirsiniz. Şehirde  A,B,C,D,E,F  olmak üzere 6 metro hattı bulunur. Metro hatları için  seyahatinizden önce ( http://www.metroporto.pt ) web adresinden yararlanabilirsiniz. Ayrıca bazı şehir haritalarının  üzerinde metro  haritası bulunur.   
Metro biletini ise bilet gişesinden, gişe  kapalı ise bilet makinelerinden alabilirsiniz. Gideceğiniz yere göre bilet fiyatı değişir. Bazı bilet makinelerinin yan tarafında  istasyonlara göre almanız gereken bilet türleri  ile ilgili bilgiler yer alır. Bu bilgilere göre biletinizi satın alabilirsiniz. Makinelerden bilet almakta zorlanırsanız makinelerin yakınında bulunan görevli memurlardan yardım isteyebilirsiniz.  
Porto’da kamu ulaşım araçlarında görevli memurlar tarafından çok sık bilet kontrolleri yapılır. Bu nedenle metroya ve diğer kamu ulaşım araçlarına binerken her binişinizde biletinizi istasyondaki veya araçların içindeki makinelerde   onaylatmanız  gerekir. Biletinizi onaylatırken farklı bir ses çıkması veya  kırmızı bir ışığın yanması biletinizin geçerliliğini yitirdiğini veya makinenin arızalı olduğunu gösterir. Bu durumda başka bir  makineyi  denemeniz veya  biletinize bilet makinelerinden yeniden yükleme yapmanız gerekir.
Porto’da ulaşım konusunda  sorunla karşılaşmamak için en iyi yöntem otobüs, tramvay (turistik tramvay dışında), funikular (turistik funikular dışında ) ve metro  hattında  geçerli (ANDANTE sistemi ) günlük   bilet satın almaktır. Günlük bilet metro istasyonları ve turizm bürolarında satılır.  Günlük  bilet ilk kullandığınız andan itibaren 24 saat süre ile geçerlidir. Biletinize süresi sona erdikten sonra yeniden yükleme yapabilirsiniz.
Şehirde birkaç gün kalacaksanız tüm kamu ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanmak, şehir turlarında ve müzelerde indirim  veya ücretsiz giriş olanağı sağlamak için  “Portocard”  kullanabilirsiniz. Kart turizm bürolarında satılır. 
Porto Eski şehir bölgesi geniş bir alana yayılmıştır. Yürümeyi seviyorsanız Eski Şehri  yürüyerek dolaşabilirsiniz. Ancak dar, dik, iniş, çıkışlı, merdivenli  sokaklarla dolu Eski Şehir’de  yürüyerek dolaşmak oldukça yorucudur. Eski şehri dolaşmak için diğer seçenekler mini tren,  turistik tramvaylar ve yerel tur şirketlerinin tur programlarıdır.
1920’li yıllardan beri kullanılan, ahşap nostaljik turistik  tramvaylar Eski Şehrin içinde birbirleriyle  bağlantılı üç hatta çalışır.  “1 Numaralı Tramvay ” nehir kıyısı boyunca “Praça do Infante D. Henrique” ile “Passeio Alegra” arasında 9.15- 17.45 arasında hizmet verir. “18 Numaralı Tramvay”  “Massarelas”  ile “Rua do Carmo” arasında 8.00- 19.00 saatleri arasında sefer yapar. “22 Numaralı Tramvay” ise “Rua do Carmo” (9.15 son kalkış) -  “Plaça da Batalha” (19.00 son kalkış) - “Funikular”  arasında çalışır (Bazı şehir haritalarında bu tramvayların güzergahları belirtilmiştir). Turistik tramvaya binmek  için ayrı bilet almanız gerekir.      

Porto’yu Eski Şehir ve şehrin diğer bölgeleri ile birlikte kısa sürede görmek isterseniz  yerel tur şirketlerinin çok uygun  fiyata sundukları  şehrin farklı bölgelerini içeren kombin turlara katılabilirsiniz. Turlar konusunda seyahatinizden önce bilgi sahibi olmak için  “Yellow bus (CarrisTur) (http://www.yellowbustours.com/ )”, “Citysightseeing (http://www.citysightseeing.pt ) web adreslerine bakabilirsiniz. Şehir  çevresindeki yerleşim yerlerini otobüsle dolaşmak için   Cityrama (Gray Line) ( http://www.cityrama.pt/index_en.html ), Duoro Nehri üzerinden dolaşmak  için (http://www.douroazul.pt ) web adresinden yararlanabilirsiniz. Porto’da turlarla ilgili bilgileri turizm bürosundan, otellerdeki broşürlerden, otel görevlilerinden, Eski Şehrin farklı yerlerinde bulunan kiokslardan öğrenebilirsiniz. Duoro Nehri üzerinde kısa bir nehir turu yapmak, şehri nehirden görmek isterseniz nehrin her iki kıyısından sürekli gezi tekneleri kalkar. Yaklaşık 50 dakika süren gezi boyunca  şehrin her iki kıyısını seyretmeye doyamazsınız. 
Porto ile Duoro Nehri’nin güneyindeki “Vila Nova de Gaia”  birbirine çok sayıda köprü ile  bağlanır. Bu köprüler içinde  en güzeli Porto ile ilgili tüm resimlerde gördüğünüz “Dom Luis I Köprüsü’dür (Ponte de Dom Luis I)”. Köprü 1881-1886 yılları arasında burada bulunan eski köprünün yerine yapılmıştır. Eski köprünün ayaklarını Riberia tarafında görebilirsiniz. Dom Luis I  kemerli, çelik karkas, iki katlı bir köprüdür.  392 metre yükseklikteki üst katı her iki kıyının üst semtlerini, 174 metre yükseklikteki alt köprü nehrin kıyılarını birbirine bağlar. Üst ve alt köprü üzerinde yayalar için yürüyüş yolu bulunur. Okyanus yakınında bulunan, 1963 yılında yapılan  Arrábida Köprüsü (Ponte da Arrábida)” ise halen Avrupa’nın en uzun betonarme köprüsü unvanını taşır.    
Eski Şehir bölgesindeki “Avanida dos Aliados” ( D metro hattı Aliados istasyonu ile ulaşabilirsiniz)  São Bento Tren İstasyonu yakınında yer alan büyük bir bulvardır. Bulvar üzerinde şık tarihi binalar, oteller, cafe ve restaurantlar yer alır. Bunlar arasında  “Guarany” nefis yemekler yiyebileceğiniz bir cafe/restauranttır. Burada Porto’ya özgü  “Robelho” ve Francosinha tadabilirsiniz.  Eski Şehrin kalbinde yer alan Avanida dos Aliados üzerindeki oteller fiyat ve ulaşım olanakları bakımından  Porto’da konaklamak için en uygun otellerdir.
Avanida dos Aliados  kuzey tarafında  “Paços do Concelho (Town Hall)” onun arkasında “Igreja da Trindade”,  güney tarafında “Praça da Liberdade” yer alır.  Turizm bürosu  Town Hall yan tarafında bulvar üzerindedir.  Bulvara her yönden  çok sayıda sokak bağlanır.  
Bulvarın kuzeyindeki  “Praça da Trindade” üzerinde bulunanTrindade  Metro İstasyonu” şehrin ana  metro istasyonudur. Bütün metro hatları buradan geçer.  
Avenida dos Aliados güneyinde “Praça da Liberdade” üzerinde Kral IV. Pedro ait büyük bir heykel bulunur. Meydanın her iki tarafında da Yellow bus ve Citysightseeing  otobüslerinin ana kalkış durakları yer alır. Bulvar boyunca sıralanmış kiokslarda ve Yellow bus kioksunda  tur şirketlerinin biletlerini  satın alabilirsiniz.
Praça da Liberdade batı tarafındaki caddenin  üzerinde, tepede  XVIII. yüzyılda yapılmış “Igreja dos Clérigos” tüm ihtişamı yükselir. Kilisenin 75 metre yüksekliğindeki kulesini  Eski Şehrin birçok yerinden görebilirsiniz. Bu kulenin yorucu   240 basamağını çıkmayı göze alırsanız kulenin tepesindeki küçük terastan muhteşem bir şehir manzarası seyredebilirsiniz.
Kilisenin ön tarafından yukarıya doğru devam eden sokaktan ilerlerseniz karşınıza ortasında çeşme bulunan küçük bir meydan çıkar. Bu meydanın bir tarafında Porto Üniversitesi binası, diğer tarafında 1750-1768 yılları arasında yapılan, Barok, dış duvarı azulejo ile kaplı  “Igreja do Carmo ile hemen onun yanında yer alan “1628 yılında yapılan Barok “Igreja dos Carmelitas” bulunur.  Bunlardan Igreja dos Carmelitas muhteşem bir iç mekana sahiptir.  18 ve 22 numaralı turistik tramvaylar Igreja do Carmo önündeki meydandan kalkar.  Carmo Kilisesi’nin önünden ve yanından geçen sokaklarla, Üniversite binasının arka tarafında ve Igreja dos Clérigos  kule tarafında kalan  sokaklar  hastane veya müze olarak kullanılan tarihi binalarla doludur.     
Praça da Liberdade doğu tarafından bağlanan, dükkanların bulunduğu, yokuş  cadde ise “Praça da Batalha” kadar uzanır. V.Pedro’nun  heykelinin bulunduğu bu meydanda tarihi saray “Pálacio dos Guedes”, “Teatre Nacional de Sâo João”, azulejo ile kaplı “Igreja  de S. Ildefonso”, otel ve restaurantlar bulunur. Meydan gece oldukça sessizdir. Nehir kıyısına inen funikular meydana kısa bir yürüyüş mesafesinde Igreja de Santa Clara yakınındadır. Funikulara ulaşmak için nehir yönündeki  tramvay raylarını izlemeniz gerekir.
Avenida dos Aliados’a doğu tarafından bağlanan sokaklardan,  Batalha Meydanı veya  São Bento İstasyonu’na yakın sokaklardan ulaşabileceğiniz,  “Rua de Santa Catarina”  ile ona paralel uzanan “Rua de Sã da Bandeira”  şehrin  önemli alışveriş sokaklarıdır.  Rua de Santa Catarina üzerinde Batalha Meydanı’na yakın mesafede bulunan  “Café Majestic ” 1900’lü yılların dekorasyonu, tatlıları, kekleri ve nefis sunumu  ile  çok güzel bir cafedir.      
Praça da Liberdade yakınında, Batalha Meydanı’na bağlanan caddenin kenarında     “São Bento İstasyonu” bulunur.  1916 yılında yapılan istasyonun içi Porto tarihini anlatan çok güzel azulejolarla süslenmiştir ( D metro hattı São Bento  istasyonu  ile ulaşabilirsiniz). İstasyonunun önündeki meydandan  “Praça de Almeida Garrett”  tepede   tüm haşmeti ile yükselen “Sé Katedrali” ile “Kont Vimara Peres’in” heykeli görülür. Sé  Katedrali XII. ve XIII. yüzyıllarda yapılmış, farklı dönemlerde yenilenmiştir. Bu nedenle farklı mimari özellikler taşır. Azulejo paneller bulunan Katedralin içi oldukça kasvetlidir. Katedralin önündeki küçük meydanda  Manueline tarzı  bir sütun, yan tarafında şehrin birçok  yerinden görülen “Eski Piskoposluk Sarayı (Paço Episcopal)” bulunur. Meydandan nehir bölgesi ile Eski Şehrin bir bölümü görülür. Meydanın  yan alt tarafındaki  sokak üzerinde bir Ortaçağ kulesi, çevrede restore edilmiş bir bölümü müze olarak kullanılan evler bulunur. Ancak  meydanın altında kalan “Riberia” bölgesinin dar, merdivenli, yokuşlu sokaklarında çoğu perişan halde  Ortaçağdan kalan  binalar yer alır.   Meydandan nehir kıyısına bu tarihi evlerin arasından geçen merdivenlerle (Meydandan sonra merdivenler iki yöne ayrılır. Her iki yöndeki merdivenler de  nehir kıyısına ulaşır ) inebilirsiniz. Ancak merdivenler dar, çevresindeki binalar harap durumda olduğu için gece bu merdivenleri kullanmamanızda  yarar vardır.
Avenida de Afonso D. Henriques  diğer tarafında Katedralin yakınında  “Igreja de Santa Clara” ve  Eski şehir duvarlarının bir bölümü olan “Dom Fernando Duvarı  (Muralha Fernandina)” bulunur.  Nehir kıyısına inen funikular kilise yakınındadır.  
São Bento İstasyonu önündeki meydana üç cadde bağlanır. Bunlardan “Avenida de Afonso D. Henriques”   Katedral tepesinin yanından yokuş yukarı devam ederek Dom Luis I Köprüsünün üst katına ulaşır. Bu köprüyü kullanarak muhteşem bir manzara eşliğinde şehrin karşı kıyısındaki Vila Nova de Gaia ulaşabilirsiniz. Arzu ederseniz burada bulunan funikularla  yine muhteşem bir manzara eşliğinde Vila Nova de Gaia (Cais da Gaia) nehir kıyısına inebilirsiniz. Meydana bağlanan   “Rua Das Flores” ile “Rua de Mouzinho da Silveira”  Rua do Infante D.Henrique kadar uzanır.  Bunlardan   Rua Das Flores tarihi ancak oldukça bakımsız binalarla dolu, az sayıda antikacı ve kuyumcunun bulunduğu  dar bir sokaktır.  Rua de Mouzinho da Silveira ise yoğun bir trafiğe sahip, diğerine göre daha bakımlı binaların bulunduğu geniş bir caddedir.
 
Riberia bölgesinin  nehir kenarında yer alan “Cais da Riberia” ve “Cais de Estiva”   muhteşem bir Dom Luis I Köprüsü ve Gaia kıyısı manzarasına sahiptir. Cadde özellikle pazar günleri hediyelik eşya pazarı nedeniyle   çok kalabalıktır.  Cadde  boyunca beton eski sığınak duvarları üzerinde, renkli,  bakımsız tarihi binalar yan yana sıralanır. Bu binaların büyük bölümünden çamaşırlar sarkar. Binaların alt katlarında  küçük restaurant, cafe ve hediyelik eşya dükkanları yer alır.  Kıyıda ise gezi tekneleri sıralanır.   Dom Luis I Köprüsü’nün alt katındaki köprünün üzeri araç ve yaya trafiği ile çok yoğundur. Alt köprünün tam karşısındaki yamaçtaki merdivenler  Katedral bölgesine yürüyerek çıkmak isteyenler için bir seçenektir. Merdivenlerde yorgun şekilde yukarı çıkmaya çalışan turistleri görebilirsiniz. Funikuların girişi ise merdivenlerin yan tarafındadır.  
Plaça Riberia yakınında, iç tarafta, küçük, yeşillik, ortasında Henry the Navigator heykeli bulunan “Plaça do Infante D. Henrique” yer alır. Meydanın kenarından     “Rua do Infante D. Henrique” geçer. Caddenin üzerinde Yellow bus ve Citysightseeing otobüsleri ile kıyı boyunca  Passeio Alegra kadar giden “1 Numaralı Turistik Tramvay’ın” kalkış yerleri bulunur.  Meydanın bir kenarında meydandan biraz daha yüksek bir seviyede, 1885 yılında yapılan, kırmızı metal  bir bina olan  “Mercado Ferreira Borges” yer alır. Eski bir pazar yeri olan bina halen cafe olarak kullanılmaktadır. Meydanın diğer  kenarında, 1842 yılında yapılan Borsa Palácio da Bolsa” bulunur. Borsa binası içindeki “Arap Odası”ile tanınır. Bu binanın yanında, giriş kapısı nehir tarafındaki merdivenlerin üzerinde bulunan  “Igreja de S. Francisco” yer alır. Bu kilise 1300’lü yıllarda yapılmış, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda yenilenmiştir. Küçük bir ücret karşılığı girilen kilisenin içi ahşap işçiliğinin  muhteşem bir örneğini oluşturur. Ahşap oymaların büyük bir bölümünün üzeri altın yaldızla kaplanmıştır. Bu görkemli kilisenin giriş kapısının sağ tarafındaki duvarda renkli ahşap oyma  “Jesse Ağacı’nı” görebilirsiniz.  Kilise giriş bileti ile kilisenin yan tarafındaki küçük bir müzeyi ve alt kattaki katakompları gezebilirsiniz.  Kilisenin karşı tarafında ise  dış cephesi azulejo ile kaplı küçük kilise  ”Igreja de S. Nicolau” yer alır.   Henry the Navigator doğum yeri olan, halen “Porto Tarih Arşivleri Merkezi” olarak kullanılan “Casa da Infante”  de bu bölgededir.
Porto ve Vila Nova de Gaia kıyıları nehir  boyunca Atlantik Okyanusu’na kadar kıvrımlar yaparak kilometrelerce devam eder. Cais da Riberia, Cais da Estiva ve Cais da Gaia  dışında nehir kıyısının diğer bölümlerini görmek isterseniz   tekne gezisi yapmanız veya okyanusa kadar olan bir bölümü görmek için  1 numaralı tramvaya binmeniz gerekir.  Nehir kıyısının tümünü, Atlantik Okyanusu kıyısındaki şehrin diğer bölümlerini ve modern konutların, limanın ve küçük balıkçı restaurantlarının bulunduğu  “Matosinhos’u” kısa bir sürede görmek isterseniz yerel turların bu bölgeye giden tur programına katılmanız gerekir (Matosinhos ile Atlantik kıyılarına  metro ve otobüsle de  ulaşabilirsiniz). Şehirdeki iki küçük  kale  “Forte de S. Joao Baptista da Foz” ile “Porte de S.Francisco Xavier” ve  “Foz Plajları” Atlantik Okyanusu kıyısında yer alır.  Ancak buradaki plajlarda dev okyanus dalgaları nedeniyle denize girenlerin sayısı oldukça azdır.  

Porto’nun en uzun ve lüks caddesi  şehrin kara tarafında Trindade Meydanı’nın yakınından Atlantik Okyanusu’na kadar kilometrelerce devam eden “Rua da Boavista” olarak bilinen caddedir. Caddenin üzerinde konutlar, oteller, dükkanlar  cafe ve restaurantlar bulunur.  Caddenin üzerinde yer alan, çok sayıda sokağın birleştiği yeşillik meydan “Praça de Mousinho de Albuquerque” üzerinde “Peninsular Savaşı” anısına yapılan büyük bir heykel bulunur ( D dışında tüm metro hatları ile Casada Música İstasyonu’ndan ulaşabilirsiniz). Meydanın bir köşesinde ilginç mimarisi ile opera binası  “Casada Música” hemen dikkatinizi çeker. Kavşağın güneyindeki sokaklarda mağazalar, cafe ve restaurantlar bulunur. Caddenin okyanusa yakın bölümündeki “Parque da Cidade” şehrin önemli parklarından biridir. “Akvaryum (Sea Life)”, Foz plajının bir bölümü,  Porte de S.Francisco Xavier caddenin okyanus tarafına yakın mesafededir.
Rua da Boavista  deniz tarafından bağlanan okyanus kenarına ve plajlara kadar uzanan “Avenida Marecha Gomes da Costa”; şehrin en lüks bölgesi olan “Foz” bölgesinin ana caddelerinden biridir. Foz bölgesinde şehrin iki önemli müzesi Portekiz’in ünlü heykeltıraşlarının heykelleri bulunan, güzel bir sarayda yer alan  “Museu Nacional de Soares dos Reis” ile “Çağdaş Sanat Müzesi (Fundação de Serralves Museu de Arte Contemporânea)” yer alır.                
“Vila Nova de Gaia” (Otobüs ve D metro hattı ile D.Joao II İstasyonu’ndan ulaşabilirsiniz)  nehrin güney  kıyısında yer alır. Porto’nun kardeş şehridir. Köprülerle Porto ile birleştiğinden Porto’nun bir parçası gibi görünür. Portekiz’in 3. büyük belediyesidir. Çok geniş bir alana yayılan Vila Nova de Gaia’nın  sadece küçük bir bölümünü Porto tarafından görebilirsiniz. Yerel tur programına katılırsanız   az sayıda tarihi esere sahip, modern binaların yoğun olduğu   Vila Nova de Gaia’nın kıyı dışındaki diğer bölümlerini görebilirsiniz.  Vila Nova de Gaia’da Porto şaraplarının üretim merkezleri bulunur. 50’nin üzerinde şarap şirketi kıyıda veya Vila Nova de Gaia’nın  dar sokakları arasında yer alır.  Şarap şirketlerinin merkezlerini yerel tur programı içinde veya bireysel olarak ziyaret edebilir. Şarap tadımı yapabilir. Beğendiğiniz şarabı satın alabilirsiniz. Vila Nova de Gaia’da bulunan şarap şirketlerinin adlarını kıyının bir köşesinde yan yana sıralanmış  küçük şirket bayraklarına bakarak öğrenebilir.  Nehir kıyısında  şarap fıçıları yüklü “Rabelos” adı verilen dip tarafı düz tekneler önünde fotoğraf  çektirebilirsiniz. Gündüz çok kalabalık olan Vila Nova de Gaia’nın  nehir kıyısında çok sayıda küçük balık restaurantı bulunur. Ayrıca kıyıda funikular merkezi yakınında Portekiz ve farklı dünya mutfaklarından örnekler sunan, büyük bir cafe ve restaurant kompleksi yer alır. Vila Nova de Gaia kıyısından Porto’yu seyretmek, Porto’yu seyrederek yürümek veya yemek yemek çok keyiflidir. Funikular nehrin her iki tarafını tepeden görmek için mükemmel bir seçenektir.